| | Şifacı Alımları | |
|
+54Enfys Floyd Lucille Sargent Gladwyn Delatorre Prudence van Dooren Erik Waldaster Trevor Ninković Andiya Monica Fältskog Wilmer Carmichael Chloë Chauvet Jeong Soo Anthea Francks Florimel Wolsæus C. Sturm Gaez Adalicia Bérnard Attila Qinghai Jeanne Ballinger Murray Muiredach Aidan Wandhunt Diogenis Damaskinos Ryôko Kudô Lily Locke Olena Karpenko Thea Rijneveld Bennet K. Rorke Ice Lexy Cresswell Nada de Vielmond Tabitha Cortez Céline Aure Catriona Villanueva Sasha Petrova Irina Belyakova Clay Barlow Angelus Dante Paradiso Placido Buonarroti Cooper Keegan Ada Hoffman Novarozka Rafael Isfeld Holly Swanson Nonna Mihaylova Dimitrius Romochka Agnes Ackerman Pearl Cousteau Pål Kjetil Hikaru Haruki Laszlo Juhasz Victor Thorn Feuer Ian Carmichael Sedona Treveaux A. Kyndra Bianchett Raven Orlov Joachim Dürer Eileen 58 posters | |
Yazar | Mesaj |
---|
Joachim Dürer Vampir Avcısı
Mesaj Sayısı : 889 Kayıt tarihi : 02/04/13
| Konu: Geri: Şifacı Alımları Perş. Ocak 23, 2014 12:32 pm | |
| - Aidan Rhys demiş ki:
St. Mungo's Şifacılarının bölümleri profile aktarıldı. Bilginize. *Hogwarts | |
| | | Murray Muiredach Şifacı
Mesaj Sayısı : 64 Kayıt tarihi : 05/10/13
| Konu: Geri: Şifacı Alımları Perş. Şub. 06, 2014 10:30 am | |
| Karakter Adı: Murray Muiredach Kişisel özellikleri: Acayip evhamlı bir insan. Evciman. Ev kedisi gibi bişi. Yaşı: 24 Hangi bölüm: Eşya Kazaları Bölümü Örnek rp: AdAmBaLdWiN | |
| | | Aidan Wandhunt Çalışan
Mesaj Sayısı : 8299 Kayıt tarihi : 07/04/13
| Konu: Geri: Şifacı Alımları Perş. Şub. 06, 2014 10:44 am | |
| | |
| | | Jeanne Ballinger Şifacı
Mesaj Sayısı : 12 Kayıt tarihi : 07/02/14
| Konu: Geri: Şifacı Alımları Cuma Şub. 07, 2014 8:26 pm | |
| Jeanne Ballinger, çok sevimli ama kafamda tasarladığım kadarıyla biraz çatlak, kendisi 25ine merdiven dayamış, İksir ve Bitki Zehirlenmeleri Bölümü'nde şifacı olmayı çok istiyor, ben de Rachelle Jeseven. | |
| | | Attila Qinghai Vampir Konseyi
Mesaj Sayısı : 1126 Kayıt tarihi : 03/04/13
| Konu: Geri: Şifacı Alımları Cuma Şub. 07, 2014 8:52 pm | |
| İşe alındınız, önlüğü depoda bulabilirsiniz. | |
| | | Adalicia Bérnard Hogwarts Çalışanı
Mesaj Sayısı : 211 Kayıt tarihi : 08/02/14
| Konu: Geri: Şifacı Alımları C.tesi Şub. 08, 2014 12:47 am | |
| Karakter adı: Adalicia Bérnard Kişisel özellikleri: Henüz belirleyemedim. Yaşı: Yirmi dokuz buçuk. Hangi bölüm: Hogwarts Şifacısı (dolu görünüyor fakat 'Astrid Rytilä' nın hem ismi, hem rütbesi değişmiş.) - Örnek Rp:
Kalp kırıklıkları.Çekip gidenlerden arta kalanlar hep kalp kırıklıkları olmak zorunda mıdır? Birini seversin böyle, delicesine, gider sonra. Kapıdan çıkarken söylediği tek kelime olur ’Elveda. Bu kadar kolay mıdır insanlar için bırakıp gitmek, geride kalanlar neden hiç düşünülmezler? Kitaplara geçmiş, akıllara kazınmış, şarkılar yazılmış, şiirler söylenmiş, adına ‘aşk’ denilmiş bu şey, sadece filmlerde mi vardır? Benim için aşk, şarap şişelerinin dibinde balık tutmaktan ibaret kalmak zorunda mıydı? Tam aşkı buldum derken, her sabah ucuz otellerde, kirli çarşafların ardında yalnız başıma uyanmak.. Adaleti buydu herhalde Tanrının, kimileri her şeye sahip olurken, kimileri –mesela ben- hayatın en büyük darbelerini yerdi hep. Etrafımda gördüğüm el ele tutuşmuş evli çiftler, bir yandan çocuklarına pamuk şeker alırken, bir yandan göl evine çekilmiş anne babalarıyla telefonda konuşurken, ben, kalabalığın içinde yalnız kalan ben, uzaktan izleyebiliyordum sadece onları. Yalnızlık kırbacını suratıma bir kere daha vurmuştu işte. Joshua. İsminin telaffuzu bile midemde penguenlerin zıplamasına yol açarken, ben onu bu derece severken, bok gibi ortada bırakılmak niye? Kaç acıya daha dayanabilirdi bu kalbim, kaç ayrılığı kabullenebilirdim artık? Sorun bende olmalıydı, etrafımdaki herkes sanki veba taşıyormuşum gibi uzaklaşıyordu benden. Vebalı olsam daha iyiydi, en azından insanların neden uzaklaştığını anlayabilirdim. İnsanın etrafı milyonlarca insanla çevriliyken, nasıl bu kadar yalnız hissedebilirdi? Onsuz olmak ciğerlerim yokken nefes almaya çalışmak gibiydi. Nefes almak.Ucuz otelden dışarı adım attığım anda yüzüme çarpan dondurucu hava doluşmuştu ciğerlerime. Sanki yaşamaya ihtiyacım varmış gibi, yaşatıyordu beni. Kimse anlamıyor muydu, o yokken oksijen çekiliyordu sanki bütün dünyadan. Ben, herkesin derdine şifa bulup canlandıran ben, nasıl kendime yardım etmekten bu kadar aciz olabilirdim ki? Hayatta hep bir amacım olduğuna inanmıştım, insanları kurtarmalıydım. Kendimi düştüğüm bu bok çukurundan kurtaramadığım sürece, insanlara ne gibi bir yararım dokunabilirdi ki? Kendime gelmeliydim. Bir an önce. Herkesin başı sıkıştığında gidecek bir yeri, ağlayacak bir omzu vardı elbet. Benim gideceğim yer ise, çürümüş bir omuzdu adeta, toprak olmuş, moleküllerine ayrılmış, büyük ihtimalle dediklerimi duyamayacak bir omuz. Döndüm kendi etrafımda, sabah güneşinin daha aydınlatamadığı soğuk hava çarptı kuzgun karası saçlarıma, cildimi yalayan soğuk elektrik verilmişçesine dirençleştirdi beni. Ardından başladı o bilindik duygu, ciğerlerimin sıkışması ve sanki biri her yanıma aynı anda iğne batırıyormuş gibi gelen o tanıdık his. Gözlerimi açabildiğim zaman, büyük ihtimalle gece yağmış yağmurun giderken bıraktığı ıslak toprak kokusunun yükseldiği mezarlıktaydım işte. Hayattaki tek değerlime, yaşamasa bile her nefesimde ensemde hissettiğim şeye sahip olan mezarlık. Yürüdüm yavaşça, topuklarım çamura batarken kimse fark etmedi beni, belki sadece yanlarından geçtiğim toprak olmuş bedenlerin ruhları hissetmişti varlığımı. Ne kadar da ironik. Yaşarken insanlar sevildiklerini hissederler, öldüklerinde en azından mezarlarına gelecek birkaç kişi söyleyebilirler, ama nafile. Etrafımdaki bütün mezarlar terk edilmiş hissi yaratıyordu, yavaş yavaş yaklaştığım hariç. Diğerlerinin yanında fazlasıyla dikkat çekiyordu; özenle biçilmiş çimleri, daha kurumaya bile başlamamış papatyaları ve etrafına dikilmiş fidanları ile. Lexia. Tek dayanağımdı o, şu an parça parça hücreleri bambaşka yerlere dağılıp belki de ayaklarımın kilometrelerce altına inmiş bile olsa, el değmemiş ruhunu yanımda her zaman hissedebildiğim varlık, ikizim. Bir insanı karşılık beklemeden ne kadar sevebilirsiniz? Hayal edin. Ondan milyonlarca kat fazla seviyordum işte onu. Vücudunun toprağa karışmış olması hiçbir fark yaratmıyordu bu konuda. O beni dinlerdi. Belki duymuyordu hiçbir söylediğimi, ne bileyim, ruh diye bir şey yoktu belki de, ama kalbimde yaşıyordu o, en güzel yaşam biçimi değil miydi zaten bu? Bir insanın kalbini ölesiye doldurmak. Lexia öyle bir varlıktı işte benim için. Lexia Bérnard.08.11.1971 – 09.03.1989Ölüm, varlığın son bulduğu nokta. Ölüm, yokluğun son bulduğu nokta. Ne kadar kaldım orada, bilmiyorum. Tek bildiğim bir süre önceki ruh halime kıyasla, kilometrelerce ötede hissediyordum kendimi. Geceyi unutulmuş barlarda geçireceğim su götürmez bir gerçek olsa da, en azından birkaç saat içimde anlamlandırılamamış bir huzurla dolaşacaktım. Her şey daha kötü olmazsa tabii. Gerçi bundan daha kötü ne olabilirdi ki? Aslında ne zaman bu soruyu sorsam kendime, işler iyice çığrından çıkıyordu. Cesaretime şaşırdım bir anda ve her ne kadar saatlerdir duymazdan gelsem de artık başımı döndürmeye yetecek dereceye gelmiş açlığımı kontrol etme hissim su üstüne çıktı. Kaç gündür doğru dürüst bir şey yemiyordum acaba? Gerçi böyle bir durumda bile yemeği düşünebiliyor olmam ne kadar da komikti ve zavallıca. Gözlerimi yeniden açtığımda, Londra’nın unutulmuş sokaklarından birindeydim. Güneş ne de güzel aydınlatıyordu her yeri, her doğan gün yeni umutlara gebeydi tabi. Bu söz sadece hayattan güzel şeyler bekleyebilecek kadar aptal insanlar için uydurulmuş koca bir yalan olsa da, bir anlık bile olsa esir almıştı beni. Dudaklarım kıvrıldı küçük bir tebessümle. Sanki çenem kırılacakmış gibi hissettim, kaç gün olmuştu gülümsemeyeli? Hayat neden en saçma zamanlarda beni gülümsetmek için bir fırsat yakalıyordu? Ölmeyi istemeye bahane aradıkça, neden etraftaki güzel şeylere dikkat çekiyordu? Ve en önemli soru, ben neden bu kadar güçsüz bir kadın olmuştum. Neden? Ne zaman? Dıştan göründüğüm gibi olmayı o kadar isterdim ki. Tsunami bile vursa hep ayakta, dimdik kalabilecek Adalicia. Güçlü, kurnaz, duygularına asla yenik düşmeyen, mantık kraliçesi adeta. Görünen ile olan arasındaki fark büyüdükçe, hayatla olan bağı da azalıyordu işte insanın. Düşünceler beni ne tarafa doğru götürdü bilmiyorum, ayaklarımı da yönlendirmişlerdi adeta, kaybolmuşluk hissi uyanıyordu beynimde. Kulaklarıma çiftleşen kedi sesleri geliyordu sanki, ya da kedi sesi olamayacak kadar kalındı bu sesler. Merak duygusu sarmıştı yine her tarafımı, kedilerin çiftleşmesini izlemek hoş bir görüntü değildi kabul ama böyle bir sesi çıkaran kediyi de merak etmemek elde değildi açıkçası. Bir köşeyi dönüp, Londra’nın grafitilerle sarınmış o bildik çıkmaz sokaklarından birine gelince duraksadım. Kedi falan yoktu ortada, dizlerinin üstüne çökmüş, soluklarını kontrol edemeyen bir adamdan geliyordu ses. Yaklaştım. Ne olabilirdi ki bana? Herhangi bir şeye karşı, yumruklarım vardı, o yetmezse ise asam. Kimin umurundaydı ki gizlilik sözleşmesi? Yüzünü göremediğim adama doğru ilerledim, geldiğimi hissetmiş olacaktı ki bir anda ayağa kalkıp beni duvara yapıştırdı. Kolu boğazımı sıkıp beni nefessizlikten öldürecek derecede sıkı olsa da, sesimi çıkarmadım. Görmeden önce kokusunu almıştım çünkü, kanının. Kolundan ve bacağından kan aktığının farkında değildi sanki, kolunu boğazımdan çekerken görmüştü çünkü kolunun kanadığını. İlginçti. Nihayet adamın kolundan gözlerimi çekip suratını incelemeye başladığımda tanıdıklık hissi çöktü içime. Bu adamı tanıyordum. Daha asasını çıkarmadan büyücü olduğu gerçeğini hissetmiştim. Tanrı bana müthiş bir zeka ve hafıza vermişti, daha dün gibi hatırlıyordum olanları. Mesleğimdeki ilk günlerimdi, St Mungo’da bir Şifacının yanında asistan olarak çalışıyordum. Bir gece eve dönerken rastlamıştım ona, bir köprü üstünde. Kaldırıma yığılmıştı. Görünürde bir hasarı yoktu ama iyi hissetmediği her halinden belliydi. Konuşmuştum onunla, bedeni yorgun düşmüştü fakat neyi olduğunu bilmiyor gibiydi. Eve taşımıştım onu, zehirli bir örümceğin soktuğunu işte o zaman fark etmiştim. Hastaneye götürmeyi teklif etmiştim ona, bunu söylememle birlikte asasını kapıp gitmeye kalkışması yeterli bir cevap olmuştu zaten. Kendi çapımda tedavi etmiştim onu, tüm gece başında beklemiştim. Tek kelime konuşmamıştık. Onda anlamlandıramadığım şeyler vardı, sabah kahve almaya çıktığımda gitmişti mesela, masaya bırakılmış ‘Teşekkürler.’ notu dışında tek kelime etmeden. ’Kimsin? Beni hatırlamamış mıydı? Çok mu değişmiştim? Yaşlanmıştım aslında. O zamanki toy halimle hiç benzerliğim kalmamıştı. Fazlasıyla yorgundum. Gözlerimin altında oluşan torbalarla market alışverişi yapabilirdim, o derece. Ve eski güzelliğimden hiç eser kalmamıştı, saçlarım dağınıktı, rimelim gözlerimin altını bile kaplıyordu artık, rujum gitmeye yüz tutmuştu, üstümde ise hayal edilebilecek en salaş kıyafet vardı, kırmızı sütyenimin askılarının rahatlıkla görülebildiği siyah bir gömlek -o kadar muazzam göğüslerim vardı ki, sadece iki düğme açık olsa bile hayran bırakırdı kendine- , bol pantolon ve topuklu çizmeler. Adam beni bıraktığında sendeledi, hiç düşünmeden omzuma yasladım onu, ilerideki bir çöp konteynırının yanına oturttum. Gözlerden uzaktı, büyü bile yapsam hiç kimsenin görmeyeceğini biliyordum. Aslında adamın görülmemek gibi bir derdi yoktu, her an Muggleların yan sokaktan geçebileceğini düşünürsek elinde asasıyla oldukça rahattı. Tek sorun titremesiydi. Eh, iki kere vurulunca, bu normal bir durumdu. ’Görünüşe göre hayatını ikinci kere kurtaracak, Tanrı tarafından gönderilmiş bir meleğim. dedim en umursamaz ve alaycı ses tonumla. Hayat bana o kadar kötü şeyler yapmıştı ki, bu adama yardım edebilmek için bir neden göremiyordum aslında. ‘insanları kurtarmak’ gibi bir amacım vardı ya hani, s*kmişim insanları. Ben bu haldeyken, onların hayata dönmesine yardım etmek niye? Yine de içimdeki iyi kıza esir olmuştum işte. Ayrıca adamı kanlar içinde görmek bana Joshua’yı da unutturmuştu, az önce mezarına çiçek bıraktığım ikizimi de. Bana henüz cevap vermemiş adamın yanına çöküp, artık yanımda taşımayı alışkanlık haline getirdiğim iksirlerime bakmak için çantamı açacaktım ki bir şey durdurdu beni. ”Yardım etmemi istiyor musun?" Bunu neden sorduğumu bilmiyordum, ölmek istiyorsa onu oracıkta bırakmaya razıydım. Zaten kim bu kahrolası hayatta yaşamak isterdi ki?
| |
| | | C. Sturm Gaez Bakanlık
Mesaj Sayısı : 2419 Kayıt tarihi : 31/03/13
| Konu: Geri: Şifacı Alımları C.tesi Şub. 08, 2014 12:50 am | |
| Rütbe verildi baya sevinerek verildi hem de (: | |
| | | Florimel Wolsæus Şifacı
Mesaj Sayısı : 136 Kayıt tarihi : 15/05/13
| Konu: Geri: Şifacı Alımları Çarş. Şub. 26, 2014 10:39 am | |
| Başvurmak için; Karakter adı: Florimel Wolsæus -isim değişimine başvuru yapılacak- Kişisel özellikleri: Sevecen, hayat dolu, meraklı. Yaşı: 19 -taze mevzun bu hanım kızımız- Hangi bölüm: Sihirli Böcekler ve Hastalıklar Bölümü: Örnek rp: - şifacılıkla ilgili bir rol oyunumu bilmediğimden önceden başka bir sitede yazmış olduğum bir rpyi koydum. şayet kabul görülmezse başvurduğum bölüme ait bir rol oyunu yazabilirim. harley. :
Bitti ömür yumagi tam o sirada… Ilyada. Üç kardeşin hikâyesini bilir misiniz diye sordu ulu bilge çevresindeki halkına. Âfitâb altın sarısı ışıltılarını usulca çekmişti yeryüzünden, gök seher vaktinin alacalı renklerini tadarken leyle kucak açmaya başlamıştı yanan odunların yükselttiği turuncu alevler eşliğinde. Merak tohumlarını ruhayla savurmuştu zihinlere, her biri ihtiyar adamın kuru dudaklarından düşecek olan kelamlar akıllarda gölge oyunlarına yer verirken zamanın kendisine vurduğu ak saçlı adam avucuna aldığı tozu cömertçe serpti kızıl alevlerin üzerine. Yaşam bulan alev gök kuşağının füsûnlu renklerine bürünüp seher vaktinin karmaşık tonlarıyla karışırken meydana geldi parıltılı kandilleri kıskandıracak derecede olan tâbende ışık; sıcak tonlarıyla sarmalarken dört bir yanı ardında serair tuttuğu kilitleri açığa vurup barındırdığı öyküyü döktü bir zamanların kızgın alevlerine. Sanki alevlerin içinden bir çift el uzanıyordu kalabalığa, hayır bu üç çift eldi, her birindeyse özenle tuttuğu ince bir iplik vardı. Uzundu iplik başlangıcı sanki ebediyete uzanan cihandaydı, heyhat sonuysa bir o kadar kısaydı. İlk kardeş ipliği çarktan döndürerek örmeye başlamıştı kendisine bakan gözleri soyutlayarak. Dönen çarkta ki iplik yumak fanilerinin câvidân gözlerinde yolculuğuna başlayarak şekillenmiş ilk kardeşin elleri arasında. Karanlık kaplamıştı göğü güneşin kızının diyarında; hâlbuki bu son derecede tuhaf bir durumdu keza zümrüdî gözlü kızın şehrinde güneşin altın sarısı ışıltıları hiçbir vakit eksik olmamıştı. Kasvete dost olan adam gece kadar koyu renkli pelerinini sürüklerken habersizdi olan bitenden sarı saçlı kız, zira göremiyordu nâşinas diyarlardan gelen yabancıyı, perde çekilen gözlerinde git gide artan karanlık serair olmuştu gönlü çocuklar kadar şen cadının. Hayallerini süsleyen işe başlamıştı Florimel; yedi yıllın ardından gelip geçen mezuniyetinin ardından belleğinde kayıtlı olan elemin yer edindiği kadar neşenin de barındığı hatıralar demliği her geçen an üzerine katılanlara daha da koyulaşıyordu. Beyazdı kızın rüyalarını süsleyen renk, beyazdı âsûdehâtır serpiştiren. Heyecanla çarpıyordu yeşil gözlü kızın yüreği, ilk günün heyecanının tebessümünü filizlendiriyordu geleceğe yelken açan deryalarında. Onlarca piyes sergileniyordu hayatta ki rolüne adım ilk adımını atan kızın yeşil gözlerinde, hayalet misali canlanan siluetler yer edinirken ruhanın boşluğunda sanki gözlerden ıraklaşan yitip giden simalar bir noel şarkısında ki Ebenezer Scrooge’un kaderine ışık tutmaya çalışan ruhletlerden farksızdı. Üzerine geçirdiği kar beyazı üniformasını giyerken adımlarının kendisini büyünün mesken ettiği ülkenin anılarını elinden alacağından bihaber doldurduğu baharın taze havasını ciğerlerine. "Söylesene Marybell efsaneler hakkında ne düşünürsün. Sence gerçekler midir?" Yılları bünyesinde barındırıp hayatın tüm kapılarından geçmeye başarmış kadın ateş böceğini anımsatan parlak gözlerini yönlendirerek beslediği tutkuyu yansıttı bakışlarına. Pek çok olaya tanıklık etmiş zihnin sanki anıların notalarda gizlendiği bir plağı seçip pikaba takıyormuşçasına kulağına işitilen sözlerle mazinin gömdüğü tomurcuklar suya doyarak filizlendi ihtiyar kadının grileşmiş düşlerinde. "Efsane diye bir şey yoktur tatlım, unutma ki tarih efsanelerle dolu." Yüzünde beliren içten tebessümle simasını kuşatan kırışıklıklar çizgilerin arasında kaybolup hilal biçimine giren dudaklar arasında kaybolsa da saniyeler sonrası ihtiyarın simasında barınan gülümsemenin eski haline alınmasıyla tekrardan ortaya çıkıp senelerin acımasızlığını dile getirdiler. Boşluğu dolduran kelamlarla parıldadı bir çift göz, uzun zamandır aradığı yanıtı bulmanın hevesini taşıyormuşçasına huzur doluyordu, tam manasıyla kovaladığı düşlerin gizlediği kilidi açacak anahtar avuçlarının arasındaydı artık.
Derken ikinci kardeş bükülen ipliği eline alarak şekil vermeye başladı. Biçimsiz yumağa attığı her bir örgü yaşanacakların ulaklığında oynayacağı rolü üstlenmişken geleceğe yönelen kapının da aralanmasına yol açıyordu. Düşüncelerinde ki senaryoyu aktarıyordu hürce Lachesis, ince ipliğe verdiği her şekil zariflikle sonuçlanırken barındırdığı efsunla tahmini güç olaylara imza atıyordu. Karanlık adam adımlarını hızlandırmıştı taş sokaklarda, boynuna astığı deri çantanın içinde barınan hatıralarla zamanın girdabında yolculuk ediyordu yabancı; kimse görmüyordu adamın adımlarını, kimse işitmiyordu bıraktığı hatıraları. Kimi küçük çocuklar kalplerinin barındırdığı ahsenle karanlık adamı hayretle izliyorlardı gittiği sokaklarda. Uzundu adam, gece kadar koyu pelerinini usulca sürüklerken kemikli parmaklarının altında taşıdığı hatıralar çantasını sıkıca kavrayıp yolculuğunun sırada ki durağına yönlendiriyordu sessiz adımlarını. Bir bahar sabahı suallerine açılan kapının anahtarına kavuşmuştu sarışın cadı; avucunun arasında kelebekmişçesine varlığından haberdar, hava misali gözlerden ırak olan yanıtını tutuyordu Florimel. Zamanın kendisinden aldığı saatlerin nehâr vaktinin sona ermesine dek farkında olamamıştı. Merakla korku aynı terazinin ucunda yer alıyorlardı; birisi uzun yıllar boyu rüyalarını barındıran kitapların arasında ki gerçeklikle buluşurken diğeriyse tüm umutlarının boş hulyalardan olduğu gerçeğini barındırıyordu keza buna rağmen endişeleri sular kadar dingin olan kız terazide ki ağırlığın sonucunu göremiyordu tüm çabalarına rağmen. Bilinmezliğin hükmünün geçtiği vadilerdeydi artık seyyah ruh, yanıtın olmadığı bu yerde sadece yeni doğmuş bir çocuğun merakı vardı. Bütün ütopya yabancıydı ruha; gözlerinin gördüğü renkler yalnızca rüyalarında barınan tonlardan ibaretken o hâlâ suallerinin saltanatını dindirecek lafzı bulmanın gayesindeydi. Küçük odanın kenarında bulunan kiraz ağacından yapılma kitaplığın barındırdığı onlarca farklı öykü yer alıyordu sarı yaprakların arasında, kimisi dilden dile dolanan nesilleri aşmış serüvenlerdi, kimisi ise sunduğu bilgilerle efsununu bünyesinde barındırıyordu; lakin taşıdıkları değerler kızın aklında ki sorulara yanıt veremeyecek kadar hafifti; taa ki birisi harici. Özenle kitaplarından arasından aldığı kalın kapaklı el yazması defterin sayfalarını karıştırarak yıllar boyu kendisine masal olarak anlatılan satırların gerçekliğini keşfetmek amacıyla okudu siyah mürekkebin gizlediği anlamları. Kelamlarla aralanan soluk mürekkep ışıldadı ahmer rengi dudaklardan dökülen sözcüklerle. Geçmişe açılan lafızlar mühürlenen hatıraları su yüzüne çıkartırken benliğine kayıtlı günleri habersizce siliyordu gününden. Iraktı benliğinden, ıraktı hayallerini kuşatan düşlerinden; câvidân vakte kadar demsâz olacağı kanısına vardığı düşleri kanatlanırken geriye sadece birer kabuk bırakmıştı anıları ebrâlûdlaşan kızdan. Artık görebiliyordu karanlık adamın attığı adımlarını yeşil gözleri; bîcan gülümsemesinin ardından kemikli ellerinin muhafaza ettiği çantasından çıkardığı Cardea'nın hatıralarını bahşetti gözleri yosun rengine bürünen cadıya. Uğruna kurduğu yıllar ellerinin arasından kaybolup gitmişti. Bir bahar günü gönüllere düştü bedrin meltemi, bir bahar günü yok oldu kendisine pusula olan tâbende kandillerin ahseni; şimdiyse simsiyahtı gendûmgûn saçlı kızın penceresi. Aralanan tülün ardında kendisine gözlerini kapatan göğün tonları bulanmıştı bataklığa. Sanki kızla birlikte kör olmuştu tabiat ârâste yolcularının yokluğunda.
Son kardeş kendisine uzatılan ipliği eline aldığı an solgun parmaklarının arasında tuttuğu makasla sonlandırdığı an artık sonsuzluğa adanmışçasına görünen yaşamın saniyeler aldığını gördü ateşin başında ihtiyar adamın büyüsünü izleyen halk. Atropos mührünü bir kez daha sergilerken tanınmadık gözler önünde, tıpkı Clotho'nun duygularından uzaklaştığı ankinden farksızdı davranışları. Tam hilafı hayat yaşamasına olanak tanınmamıştı solgun tenli kadın zira o; zamanın her saniyesinde geride bıraktığı hatıralar ormanında gömülen cesetlerden farksız sonsuz mesaisine sürdürürken gözleri sadece Lachesis'den ona kalan yadigâr anıları sonlandırmaya şahitlik ediyordu. Artık biliyordu ahlâm vadiler arasından seslenen ateşin gösterdiklerini kalabalık; behişte açılan altın yıldızlı kapılar semanın yedi kat üzerine de kucak açmıştı meçhul diyarlarda yaşamlarını saniyelere adansada insanlara; geride bırakılan hâkister vadiye gömülü anlar dipsiz uçurumdan farksız girdapta kaybolurken geleceğe açılan pencereye bakıyordu durmak bilmeyen saatin işleyen imleci.
| |
| | | Aidan Wandhunt Çalışan
Mesaj Sayısı : 8299 Kayıt tarihi : 07/04/13
| Konu: Geri: Şifacı Alımları Çarş. Şub. 26, 2014 11:03 am | |
| Şifacılıkla ilgili rol oyunu mu gerekiyormuş illa? Yoo... o_O Neyse rütbeledim :L | |
| | | Anthea Francks Hogwarts Çalışanı
Mesaj Sayısı : 9 Kayıt tarihi : 26/02/14
| Konu: Geri: Şifacı Alımları Çarş. Şub. 26, 2014 7:22 pm | |
| Karakter adı: Anthea Francks Kişisel özellikleri: Ağırbaşlı, sevimli bir insan. Yaşı: 26. Hangi bölüm: Hogwarts Şifacısı. Örnek rp: Laurence.
Selin Ryôko Kudô adlı üyeliğini kullanmıyormuş. Kendisiyle anlaştım, onun yerine rütbeyi devralmak istiyorum mümkünse. | |
| | | C. Sturm Gaez Bakanlık
Mesaj Sayısı : 2419 Kayıt tarihi : 31/03/13
| Konu: Geri: Şifacı Alımları Çarş. Şub. 26, 2014 7:26 pm | |
| | |
| | | Jeong Soo Şifacı
Mesaj Sayısı : 342 Kayıt tarihi : 17/07/13
| Konu: Geri: Şifacı Alımları Paz Mart 02, 2014 6:30 am | |
| Jeong Soo. Artık daha gıcık. 20. İksir ve Bitki zehirlenmeleri Rütbe alımına başvurdum. | |
| | | Chloë Chauvet
Mesaj Sayısı : 595 Kayıt tarihi : 01/04/13
| Konu: Geri: Şifacı Alımları Paz Mart 02, 2014 9:26 am | |
| - C. Sturm Gaez demiş ki:
- Tamamdır.
| |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Şifacı Alımları Salı Mart 18, 2014 1:16 pm | |
| Başvurmak için; Karakter adı: dora kristopulos Kişisel özellikleri: torununun iksire meraklı olmasının sebebi kendisi. yıllardır onun bu zeka özürlülüğünü iksirlerle gidermeye çalışıyor ama henüz başarılı olamadı :< iyi niyetli tam bir nine kendisi işte ya henüz karakteri oturtamadım Yaşı: altmış Hangi bölüm: St. Mungo's İksir ve Bitki Zehirlenmeleri Bölümü Örnek rp: valentine |
| | | Wilmer Carmichael Profesör
Mesaj Sayısı : 100 Kayıt tarihi : 07/01/14
| Konu: Geri: Şifacı Alımları Salı Mart 18, 2014 1:31 pm | |
| Karışıklık olmaması adına rütbeyi alacağınız üyelik ile başvurmanız gerekmektedir. | |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Şifacı Alımları Salı Mart 18, 2014 1:32 pm | |
| Karakter adı: dora kristopulos Kişisel özellikleri: torununun iksire meraklı olmasının sebebi kendisi. yıllardır onun bu zeka özürlülüğünü iksirlerle gidermeye çalışıyor ama henüz başarılı olamadı :< iyi niyetli tam bir nine kendisi işte ya henüz karakteri oturtamadım Yaşı: altmış Hangi bölüm: St. Mungo's İksir ve Bitki Zehirlenmeleri Bölümü Örnek rp: valentine
|
| | | Wilmer Carmichael Profesör
Mesaj Sayısı : 100 Kayıt tarihi : 07/01/14
| Konu: Geri: Şifacı Alımları Salı Mart 18, 2014 1:37 pm | |
| - Chloë Chauvet demiş ki:
- C. Sturm Gaez demiş ki:
- Tamamdır.
| |
| | | Monica Fältskog
Mesaj Sayısı : 40 Kayıt tarihi : 31/03/14
| Konu: Geri: Şifacı Alımları Ptsi Mart 31, 2014 12:15 pm | |
| Monica Faltskog Kişisel özellikleri: Soğukkanlı ve cazibeli. Yaşı: 30. Hangi bölüm: Sihirli Böcekler ve Hastalıklar Örnek rp: Hypatia. | |
| | | Andiya Düello Hakemi
Mesaj Sayısı : 384 Kayıt tarihi : 18/01/14
| Konu: Geri: Şifacı Alımları Ptsi Mart 31, 2014 8:48 pm | |
| | |
| | | Trevor Ninković
Mesaj Sayısı : 652 Kayıt tarihi : 30/03/13
| Konu: Geri: Şifacı Alımları Perş. Mayıs 01, 2014 6:25 pm | |
| Karakter adı: Trevor Ninković. Kişisel özellikleri: Sakin, ağırbaşlı bir adam. Yaşı: Otuz. Hangi bölüm: Sihirli Böcekler ve Hastalıklar Bölümü. Örnek rp: Sedona. *Hallettim ben. | |
| | | Erik Waldaster Şifacı
Mesaj Sayısı : 8 Kayıt tarihi : 03/05/14
| Konu: Geri: Şifacı Alımları C.tesi Mayıs 03, 2014 6:06 pm | |
| Karakter adı: Erik Waldaster Kişisel özellikleri: Çok gülen ve çok terleyen bir Waldaster. Rowena ne kadar ondan nefret ederse etsin, kendi kurutmanın son ayarında kuruyan gömlek gibi kırış kırış suratına bakmalı. Partilerin, aile toplantılarının vazgeçilmezi. Mesleği için yıllar önce Texas'a taşındı ve orada güzeller güzeli eşiyle tanışıp evlendi. Beraber elmalı turta kadar tatlılar ve eğer erkenci olsaydınız Erik turtayı yemeden önce görebilirdiniz. Harika bir dansçıdır ve taklit yeteneği Benedict'in Chewbacca taklidi kadar ucuz değildir. Fiat Multipla arabasına çirkin diğenlerle konuşmama kararında gerçekten ciddidir. Yaşı: 48 Hangi bölüm: Sihirli Böcekler ve Hastalıklar Bölümü Örnek rp: Bradley | |
| | | Sedona Treveaux Dükkan Sahibesi
Mesaj Sayısı : 5547 Kayıt tarihi : 30/03/13
| Konu: Geri: Şifacı Alımları C.tesi Mayıs 03, 2014 6:56 pm | |
| | |
| | | Prudence van Dooren Şifacı
Mesaj Sayısı : 21 Kayıt tarihi : 04/03/14
| Konu: Geri: Şifacı Alımları Çarş. Mayıs 07, 2014 5:52 pm | |
| Karakter adı: Prudence 'Pure' Peevy Kişisel özellikleri: ZERAFET AKIYO BE. Flavio'ya iş atıyo. Yaşı: 41 Hangi bölüm: St. Mungo'da Baş Şifacı, Tuçe'ye sordum karakteri kullanmıyormuş alabilirsin dedi ama gerekiyorsa diye; https://infernium.yetkin-forum.com/u434 Örnek rp: Nune :') duramadım | |
| | | Sedona Treveaux Dükkan Sahibesi
Mesaj Sayısı : 5547 Kayıt tarihi : 30/03/13
| Konu: Geri: Şifacı Alımları Çarş. Mayıs 07, 2014 6:44 pm | |
| - Sedona Treveaux demiş ki:
- Rütbe verildi.
| |
| | | Gladwyn Delatorre
Mesaj Sayısı : 130 Kayıt tarihi : 08/04/13
| Konu: Geri: Şifacı Alımları Çarş. Mayıs 07, 2014 8:46 pm | |
| Gladwyn Delatorre. Mantık ve duygunun harmanlaşmış halidir Gladwyn. Mantıklı düşünürken kalbiyle çelişir. Karar alırken duygusuna yenik düşer bazen. Dengesizdir yani. Yirmi. St Mungo, İksir ve Bitki Zehirlenmeleri Bölümü. Hypatia, örnek rp. | |
| | | | Şifacı Alımları | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |