| | Bakanlık Başvuruları | |
|
+174Marla Al Mahfouz Floja Feodora Olena Karpenko Asher Damon Abel Purdie Carmichael Aura Eads Quentin J. Lyell Marc Mercier Eirwen Floyd Jordan de Vielmond Larissa Wartiox Hagen Jørgen West Coast Gabriele Vescovi Simon Fran Nicolas de Aragón Marissa Lauritz Sabelon Yruhdara Julia Karrman Jim Bloodworth Azure Bloodworth Danny Baker Clarissa Aure Aristarkh Rabinovich Will Baker Maxim Oldershaw Andiya Karl Dunkle Stelyo Achilleos Rudolf H. Hovanesian Jason Myracle Ariadne Asjuëd Dorian Bélanger Ginger L'Ombre Benjamin Macht Stanley Beljean Tate Eerikäinen Nuné Chazian Axel Adelstein Henry Barker Heghineh Iloulian Chloë Chauvet Joseph Quinn Tom Renton Attila Qinghai Steven Beverwill Zacharie Cloutier Andrew Gladwin Joachim Dürer Aidan Wandhunt David Brüning Dorian Grace Lukas Zynda Harley Locke Arjana Ziberi Gher Jørgen Philippe Labelle Lily Locke Stormy Weather Sarah McCoy Rave Vayne Ingrid van Dooren Lee Montoya Tabitha Cortez Adam Baldwin Ernest Bismarck Evelyn W. Dawlish Jean-Louis Charrière Mikkel Reed Emma Nolan Ruben Eersteling London Northcote Sarah Raisa Odile Sternberg Mary Lou Mikki Mahoney Lloyd Black Clyde Callum Lucian Langeais Ava Cresswell Leanne Bertnam Tierra Cortez Reed Fox Elias Jørgensen Eve Verhallen Natalie C. Wallis Absolon Hervé Frances Jouvet Simon Passavant Ulysses A. Sigifrid Charlie Chamberlain Andrew Treveaux Elisa Marquesa Claud Chamberlain Theodore K. Krantz Iréne Blancelon Raphaël Doucet Ledell Châtillon Eileen Catriona Villanueva Jonathan Harvey Vivian Saunders Elbereth Asher Meath Gianni Bennato Reine Gregeroit Iosif Udinov Annette Jaden Starjine Pinotl Castelmore Markov Mikhalistin Grosvenor Fulk Talysia Blaise Dwayne N. Chandler Marlon Blackwood Tobias Bauer Aelinor Aqula Dimitrije Stanlavis Frank Aguirré Freja Feodora Ambra Ambrosia Richard VII. Mirabilis Chaunceus C. Sturm Gaez Zuri Côte Agnes Ackerman Ivo Gudrun Mr. Whitelaw Tryggvi Ólafursson Aaron Drell Desideria Maréchal Rose Ann Wharton Sidonie Granville Arthur Watford Joseph Wallis Katenka Douchez John Lucas Wallis Claudia Chamberlain Ian Carmichael Dannie Harrison Victoria Finsbury Laszlo Juhasz Stieg Huxley Joshua Jagger Armilla Chonis Elinor Wildfell Irina Belyakova Sacheverell Cuthbert Angelina Kostantinov Ice Lexy Cresswell Barbie Roberts David O'Riley Hervé de Payens Damaris Theodoraki Edgar Cresswell Emilie L. Eichel Julieth Treveaux Trevor Ninković Rinuel Aqula Yeva Udinova Baltesear Fannripas Elease Mousa Sedona Treveaux Ryan Carvellion Stas Novarozka Zimos Nikolai Orlov Aleksei Volodin Raven Orlov Mercedes Lee Louve Alexei Ivanov Elijah Novarozka Feuer 178 posters | |
Yazar | Mesaj |
---|
Maxim Oldershaw Büyücü
Mesaj Sayısı : 44 Kayıt tarihi : 14/03/14
| Konu: Geri: Bakanlık Başvuruları Cuma Mart 14, 2014 10:13 pm | |
| maxim beverwill korumacı, kararlı, sadık, sabırlı. biraz bağımsız da değil de tam. kolay kolay sinirlenmez ve kinaye sever. yirmi sihirli yaratıkların düzenlenmesi ve denetimi dairesinde stajyer peter quidel | |
| | | Attila Qinghai Vampir Konseyi
Mesaj Sayısı : 1126 Kayıt tarihi : 03/04/13
| Konu: Geri: Bakanlık Başvuruları Cuma Mart 14, 2014 10:33 pm | |
| | |
| | | Aidan Wandhunt Çalışan
Mesaj Sayısı : 8299 Kayıt tarihi : 07/04/13
| Konu: Geri: Bakanlık Başvuruları Paz Mart 16, 2014 6:48 pm | |
| Karakter adı: Vincenzio D'Antonio https://infernium.yetkin-forum.com/u1557Kişisel özellikleri: Kibar ve net konuşur, insanların düşüncelerine ve kendi tavırlarına çok dikkat ettiği için insanlarla arası çok iyidir. Kardeşi Virgilio'dan daha yumuşak başlı görünmesine rağmen sözü en çok geçen ve ağırlığını en iyi koyan odur. Sakin ama kararlıdır, bazen bir bakışıyla bile en haşin insanı susturabilir. Karısına karşı çok iyidir ama onun sınırları aşmasına asla izin vermez, evliliğinde edilgen olarak görünüyor olsa da aslında dominant olan odur. Saygıya değer verir. Kızına karşı koruyucu ve kollayıcıdır ama çok da yakın davranan, sıcakkanlı biri olduğu söylenemez. Elbette bu karşıdakine sevgisini ve koruyuculuğunu hissettirmediği manasına da gelmez. Yaş (25 yaş altı stajyer dışında kabul edilmeyecektir.): 42 İstenilen rütbe: Seherbaz Örnek rp: Yasemin ben Elbereth yerine başvuruyorum. Uzun zamandır online değil ve en son rpsi temmuzda görünüyor. https://infernium.yetkin-forum.com/u782statsÇok üzgünüm ama kurgu için gerçekten gerekli. Hallediyorum. | |
| | | Will Baker Bakanlık
Mesaj Sayısı : 14 Kayıt tarihi : 18/03/14
| Konu: Geri: Bakanlık Başvuruları Salı Mart 18, 2014 6:50 pm | |
| Karakter adı: Will Baker Kişisel özellikleri: Namuslu, adaletli, sakin, yalnız yaşamayı tercih eden, asosyal değil ama az biraz içine kapanık. İşine önem veriyor. İyi bi çalışan yani. Yaş: 35 İstenilen rütbe: Sihrin Uygunsuz Kullanımı Dairesi Çalışanı Örnek rp: Maxen Diesel, Niko Chekov, Clint Fenton | |
| | | C. Sturm Gaez Bakanlık
Mesaj Sayısı : 2419 Kayıt tarihi : 31/03/13
| Konu: Geri: Bakanlık Başvuruları Çarş. Mart 19, 2014 7:24 pm | |
| Aa görülmemiş bu. Affınıza sığınırım Güneş hazretleri. Bi de rütbeyi veririm. | |
| | | Aristarkh Rabinovich Vampir
Mesaj Sayısı : 16 Kayıt tarihi : 22/03/14
| Konu: Geri: Bakanlık Başvuruları C.tesi Mart 22, 2014 1:17 pm | |
| x. Jón Hrafn Ármannsson x. Pragmatist, güce önem veren, davranışları büyük değişkenlik gösterebilen, sırları bol, ketum bir adam. x. 35 x. Uluslararası Büyücü Konfederasyonu Başkanı x. - Spoiler:
21 eylül 1235, arpad sarayı, şafak vaktine 5 kala "Umutlarımın tükendiği o günün üzerinden yaklaşık bir ay geçti Katyusha. Sonsuza kadar, sonsuzluğumla beraber yanacağını düşündüğüm o ateş de söndü lakin ben kötü sonu düşünmek istemiyorum, çünkü kusursuz güzelliğine ölümün ne kendisi yakışır ne de düşüncesi. Benden çok uzaktasın, bununla yüzleşmek çok zor ve korkutucu ama ben senin nefesini yüzümde hissedecek konumdayken bile öyleydin aslında Katyusha. Güzelliğindi seni benden uzak tutan, asaletindi, aramızdaki nice farklılıktı beni yerlere çivileyip seni göklere çıkartan, fakat en önemlisi Andrew'du. Saydığım hiçbir şeyi değiştiremeyeceğimi biliyorum. Geçmişte de aşamayacaktım o engelleri, şimdi de. Biri hariç, biri yıkılmayı bekliyor, seni benden uzak kılan tek bir şey var değiştirmeye, yok etmeye gücümün yeteceği. Andrew. Beş para etmez varlığının içine hüznü zerk eyledim her geçen gün. Gece ise, her şeyin sonu olacak. En azından onun için."
Önce eski defterin kalın kapakları kapandı, daha sonra da gözleri. Büyük bir sabırsızlıkla...
Bir türlü geceye kavuşmuyordu gün, akreple yelkovan sonsuz vardiyasının bu kısmında kaytarmayı seçmiş gibiydi. Geçmişe dair düşünceler aklına gelip duruyordu, daha sonra bu gece olacaklar, o kadar netti ki hayalleri, sanki gelecekte gerçekleşmesi kesin bir şeyin fragmanı, önizlemesi gibiydi. Hayal gibi gelmiyordu o yüzden bütün bunlar genç bir bedenin içine hapsolmuş yaşlı ruhuna. Karpatları aşan rüzgar camın ardında kavakların yapraklarını hışırdatıyordu. Kulağına ninni gibi gelen sesler oluşturuyordu böylelikle. Gerçek bir ninniyi yıllar önce duymuştu en son. Yine katyusha'sına uzaktan baktığı bir vakit. Constance kraliçe kimliğini, asaletini, tacını, tahtını bir kenara bırakmıştı, bunlar yokken kadın çırılçıplak gibiydi. Geride sadece özündeki annelik içgüdüsü kalmıştı. Ladislav'a şevkatle bakan bir çift göze aşkla dikmişti kendininkileri. Aklının odalarında saatler sonra yine bu defterine kazınacak cümleler oluşmaya ve kulağı kadının güzel sesine aşina olmaya başlamıştı. Geçen her saniyede, biraz daha. Bu anılarla kapandı sonsuz denizlerin rengini gururla taşıyan gözler.
Saatler sonra o gözler aralandığında istediği karanlığa kavuşmanın sevinci ve yapacaklarına dair düşüncelerle suratına şeytani bir gülümseme kondu adamın. Sertlik konusunda koca bir taş ile yarışması muhtemel "yatağının" üzerinden hızla kalktı adam. Eskimiş defterini neredeyse kendinin bile unutacağı gizlilikte bir yere koymayı ihmal etmedi ve çıktı kendine ayrılan odadan adam kısa bir oyalanmanın ardından. Gündüz vakitlerinde rahatsız edilmemesi yönünde uyarmıştı saray eşrafını. Kısa süren ikinci misafirliğinde bazı şeyleri örtbas etmeye çalışıyordu böyle yaparak. Adımları arpad sarayının dar koridorlarında tok sesler çıkartıyordu adamın. Duke Andrew'un beş para etmez varlığı görkemli saraydan eksikti bugün. Dalkavuklarının da. Bazı zamanlar ava çıkardı adam, gecenin bir yarısından şafak vaktine kadar sürerdi. Hatta günleri bile doldururdu bu hevesiyle. Ona yakışan bir hobiydi aslında bu. O karakterdeki bir adamın bir şeyleri öldürmeden durması beklenebilir miydi ki?
Merdivenlerden hızlı adımlarla indi adam. Hedefi sarayın görkemli kapısıydı. Oraya doğru ilerleyene kadar onu gören insan sayısı bir elin parmaklarını geçmezdi. Hiçbiri de nedenini sormadılar adamdan, kapıdakiler hariç. Kafasının içinde savaş ezgileri çalıyordu adamın, yürürken takındığı sükunet asla bozulmayacakmış gibiydi. Öfkeli bakışları muhattabını rahatlıkla korkutacak cinstendi. Yüreğindeki intikam ateşi her zamankinden daha kuvvetli yanarken kapıya yaklaşmıştı adam. Geniş avluya açılan kapının başındaki iki nöbetçiye dikti gözlerini öfkesine kısa bir ara vererek. Adamların boyları da kiloları da aynı gibiydi, özellikle tartılıp ölçülüp yanyana koyulmuş gibilerdi. "Bu saatte, nereye böyle?" dedi sağdaki. Bu kısa cümlesi nereden geldiğini, ne olduğunu ele verir cinstendi. Andrew'un Emeric karşısındaki faaliyetlerinde deyim yerindeyse üs görevi gören Macaristan'dan getirdiği askerlerinden biri olduğu kesindi konuşma tarzına bakılırsa. "Kralımızın kız kardeşinin isteği için biftek mantarı toplamam gerekiyor. İçindeki sıvıya ihtiyacımız var. Bu kadar detay yeterli mi?" Askerlerin hiçbiri sevmezdi Aristarkh'ı. Sarayın kadın eşrafının işine yaradığı için burada bu kadar rahattı biraz da. Adamlara karşı kurduğu net cümleleri zoraki bir biçimde söylemişti. Sükunetinden memnundu ve yıllardır kalanları Andrew'un karşısında bozacaktı, lakin ince dudaklarının bir an için aralanması gerekiyordu işte. Adamlar sert bakışlarla karşılık verdiler, daha sonra geçmesi için kenara çekildiler. Aristarkh çıkarken arkasından söylenen birkaç cümleyi duyar gibiydi. Kendine bir gün bunlarla yeniden karşılaşırsa öldüreceğine dair söz veriyordu.
Adamların görüş açısından kaybolduğunu hissettiği yere kadar ağır adımlarla ilerledi adam. Geniş avlunun mermer zeminini aştı ve onu bekleyen ormana birkaç kavak ağacının arasından geçerek girdi. Düne kadar ruhunun karanlığı şimdi kucağına düştüğü yıldızsız geceye eş'ti. Şimdi ise yüreğinde yanan intikam ateşi pek çok şeyi aydınlatmıştı adam için. Bu topraklardan kurtulmak istiyordu sadece. Son bir şeyi gerçekleştirerek. Buralarda nefes alamadığını dahi hissetmeye başlıyordu. Gitmeyi düşündüğü yer Rusya'ydı. Hiç görmediği vatanına doğru uzun bir yolculuk peşindeydi, muhtemelen ölümsüzlüğü o geniş toprakların kucağında soğuk ve karanlık bir şekilde geçecekti adamın.
Yeterince uzaklaştığını düşündüğü andan itibaren son hızıyla koşmaya başladı. Alabildiğince koştu uzun bir zaman dilimi içerisinde. Vampir olmanın intikamını en çok kolaylaştıracak yönüydü bu belki de. Sonsuz adımlarının bitişi gözünün önüne gelen ateş yansımasıyla olmuştu. "Piç kurusu dinleniyor demek." diye düşündü, öldürmek onu yormazdı halbuki, n'olmuştu ki? Bu tip manasız birkaç düşüncenin ardından çadırlara baktı uzunca bir süre. Ava kalabalık bir grupla çıkmazdı adam. O, yaverleri, Aristarkh'ın daha çok dalkavukları dediği cinsten, birkaç asker belki de. O askerlerden ikisi görkemli çadırın baş ucundaydı. Kapının önündeki iki askerden birisi kestiriyordu. Diğeriyse ayaktaydı. Muhtemelen birbirleriyle anlaşmışlardı. Bir süre sonra roller değişecekti muhtemelen. Aristarkh sinsi adımlarla çadıra arkadan yaklaştı ve alabildiğince hızlı bir şekilde adamı arkadan yakaladı. Bir eli hemen adamın geniş ağzını kapattı ve onu sürükledi uzun bir süre. O kadar hızlı olmuştu ki, yanda uyuyan adamı rahatsız eden tek bir şey bile olmamıştı. Adamı kendine çevirdiğinde ne olduğunu anlamamış askerin kara gözbebekleri büyüyordu karşısındakini görünce. Son derece sert bir şekilde ona baktıktan sonra sivri dişlerini şahdamarına geçirerek yaklaşık 3-5 saniye içinde canını aldı adamın. Ağzının çevresinde kalan kan onu her zamankinden daha korkunç gösteriyordu. Derin derin soluyordu Aristarkh ve gözbebeklerinin çapı hızla değişiyordu deyim yerindeyse her nefes alışında. Tekrar çadırın önüne yöneldi. Uyuyan adam da aynı kadere tanık oldu. Aslında ertesi gün hesap vermek zorunda kalması onu daha çok zora sokardı fakat ihtimallere yer açmak istemiyordu adam. Hızla girdi içeri ve onu gördü. Her şeyini elinden alan adamı. Constance'ı bilmediği yerlere süren, sözünü tutmayan, kalleş, her zerresine kötülük ve acı işlemiş olan Andrew'u. Ona bir süre bakarken ölümün ona ne kadar yakışacağını düşündü, ona kuracağı her bir cümle aklından geçti. Baktı sadece. Dudaklarının yanından bir kan damlası yere doğru düşerken. Andrew'un ağzıyla buluştu bir kez daha elleri. Constance'ın, Emeric'in, Ladislav'ın, Aristarkh'ın, Drago'nun, Bara'nın ölüm fermanının kaynağı olan ağzıyla. Andrew'un birden hızla sürüklenmesi karşısında nasıl bir durumun içinde bulunduğunu anlamasına imkan yoktu. Elinin altında bağırmaya çalışıyordu ancak küçük mırıltılar geliyordu en fazla. Krala yakışacak cinsten süslü bir kılıktaydı adam. Yaşlanmıştı artık, 60'larına doğru ilerliyordu. Bakışlarında bugüne kadar hep dehşet görülürdü ancak yaslandığı bu ağacın karşısında kendine bakan Aristarkh'ı görmesiyle dehşet silinmiş korku gelmişti. Bunu gören ilk adamdı Aristarkh. Son adam olacağı gibi. Çadıra çok uzaklaşmışlardı. Aristarkh adamın ağzından elini çekince uzaklaşma çabasına girişti. Koşmaya kalktı ama Aristarkh hemen önüne çıktı. Adam kaçamayacağını anlayınca aklının odalarında oluşan binlerce soru işaretini sermeye başladı yaşlı vampirin önüne. "Bunları nasıl yapıyorsun? Benden ne istiyorsun? Sen kimsin? Sesimi duyan yok mu?" Aristarkh adama baktı. Gözlerinde dehşet, dudaklarında sinsi bir gülümseyle. Kafasının içinde en güzel zafer marşları çalarken yıllardır hasretlediği bu paniği saatlerce izleyebilirdi. Adama susmasını işaret etti uzun baş parmağını dudağına götürerek. Kapşonunu indirdiğinde Andrew daha çok şaşırmıştı. Bu yüzü sadece kız kardeşinin hizmetkarı sıfatıyla görmüştü. Sarayı ilk gelişiyle ikinci gelişi arasında çok fark vardı görünüş açısından. Bunu Aristarkh'ın kendisi yaratmıştı.
"Aristarkh demişler bana bundan yıllar yıllar önce. Zaman beni görkemli sarayınıza sürükledi. Küçük bir prens tahtta anlamsız bakışlarla otururken, yanında güzeller güzeli bir kadınla. Constance ile. Bir söz verilmişti onlara ve onlar aldıkları söze güveniyordu. Sonra birisi geldi. Bütün hayatlarını mahvetti. Annenin, oğlun, ve 3 hizmetkarının hayatlarını. Hepsini bir yere sürükledi ağzından çıkan dehşet verici sözlerle. Öfkeliydi adam, kıskançtı. Erkek kardeşini hep kıskanan, basit işe yaramaz bir adam. Bu sıfatlara alışkın değilsiniz bilirim. Size hep övgüler sunuldu dalkavuklarınızın ağzından. Fakat benim lugatımdaki en kötü sıfatların muhattabı sizsiniz. En acı ölümü hak eden, en kötü lafları duyması gereken. Ben hep bu anı hayal ettim. Zafer çığlıkları atan ağzınızı kapatmayı, sizi ölümlerin en acısıyla buluşturmayı ve cehennemi bu dünyada yaşatmayı. Bugün işte ben buradayım bunlar adına."
Bekledi bir süre, aylardır kurduğu cümlelerin toplamı bile bu kadar değildi resmen. İntikam ateşi daha fena yanıyordu içinde, yüreğinde geçen iç savaşın kılıç sesleri daha derinden duyuluyordu. Konuşmak istiyordu. Hiç susmadan. Yıllar saçına ve sakalına ak olmuş yaşlı adamın yüreğindeki korkunun tadına varıyordu. Bunca yıllık hayatında ilk defa bir hayali gerçekleşirken hızlı hareket edemezdi. Söylenecek binlerce kelime varken.
"Ah Beatrice, güzeller güzeli. 3 eşiniz içinde en çok onu sevdiniz değil mi? Çirkinliğinizi örtecek kadar güzeldi, lakin o güzel yüzüne ölüm hiç yakışmadı. Elisabeth, o kadar masum duruyordu ki bu nasır tutmuş ellerimin arasında. Ölüm ona da pek uzak bir kavramdı oysa ki fakat ben bir damla bile acı çekmedim ruhları bedenlerinden ayrılırken. Çünkü ben her şeyimi o ormanda kaybettim! Askerleriniz peşimdeyken, ben Constance'ı bulacağım ümidiyle her gece adımlarımı bilmediğim yerlere doğru çevirirken. Fakat o ümit de kayboldu her şeyim gibi. Elimde tek bir şey kaldı. O da beni saraya geri getirdi, o da beni bugün burada karşınıza çıkarttı. İntikam. Emeric'in, Constance'ın, küçük Ladislav'ın ve diğerleri için alınması gereken. Sen, lanetlenmiş bir ruhun sahibisin. Ölüm en çok sana yakışacak Andrew. Ben yıllar sonra ilk defa doğru bir şey yaptığımı hissedeceğim. Sadece pisliklerinle ve esrarengiz ölümünle hatırlanan bir adam olacaksın. Kralım, çok yaşayın."
Şahdamarıyla tanıştı dişleri. Dudakları adamın kanına bulanırken tiksintiyle dolu bir ifade oluşmuştu suratında. Zafer marşlarının en güzeli yankılanıyordu aklında. Mutluydu yıllar sonra, kapşonuyla kafasını örterken. Bu yıldızsız gecenin altında hiç ucu bucağı yokmuş gibi görünen ağaçların arasından ilerledi usulca. Dönüp adama, eserine bir defa daha bakmadan
.
| |
| | | Andiya Düello Hakemi
Mesaj Sayısı : 384 Kayıt tarihi : 18/01/14
| Konu: Geri: Bakanlık Başvuruları C.tesi Mart 22, 2014 1:50 pm | |
| | |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Bakanlık Başvuruları Paz Mart 23, 2014 10:10 am | |
| Karakter adı: Nikolay Voslov Kişisel özellikleri: Uyumlu ve sakin yapıda bir çocukcağız. Sorumluluk aldıysa yerine getirir, söz verdiyse tutar; fakat sorumluluk almamaya ya da söz vermemeye dikkat eder. Hufflepuff mezunu. Okuldayken de hep çalışkandı ama inek mi asla. Düzenli bir hayat sürer bu yüzden de hayatında neredeyse her şey yolunda gidiyor bir tek geçmiş hayatının aşkını bulamadı bir türlü hala, o üzüyor be. :< Yaş (25 yaş altı stajyer dışında kabul edilmeyecektir.):Yirmi yedi İstenilen rütbe: Unutturma Dairesi Çalışanı Örnek rp: Pınk |
| | | Andiya Düello Hakemi
Mesaj Sayısı : 384 Kayıt tarihi : 18/01/14
| Konu: Geri: Bakanlık Başvuruları Paz Mart 23, 2014 10:16 am | |
| | |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Bakanlık Başvuruları Ptsi Mart 24, 2014 2:16 pm | |
| Karakter adı: glenn jardine Kişisel özellikleri: deneyli biri Yaş (25 yaş altı stajyer dışında kabul edilmeyecektir.): otuz altı İstenilen rütbe: deneysel büyüler dairesi başkanı Örnek rp: pınk |
| | | Clarissa Aure
Mesaj Sayısı : 1599 Kayıt tarihi : 10/01/14
| Konu: Geri: Bakanlık Başvuruları Ptsi Mart 24, 2014 2:34 pm | |
| - Andiya demiş ki:
- İşe alındın.
| |
| | | Danny Baker Bakanlık
Mesaj Sayısı : 6 Kayıt tarihi : 24/03/14
| Konu: Geri: Bakanlık Başvuruları Ptsi Mart 24, 2014 5:07 pm | |
| Karakter adı: Danny Baker Kişisel özellikleri: Siz hepiniz ben tek. Küçükken net kafeye kaçardı, mama's boy. Süper yemek pişirir ve ailenin genel erkek özelliği sap. Kızkardeşinin biçliğini sallamayan tek kişi. Yaş (25 yaş altı stajyer dışında kabul edilmeyecektir.): Lennyden küçük, Willden büyük İstenilen rütbe: Unutturma Dairesi Başkanı (Maxene sorun o beni bilir ama Brad hatırlamaz (: ) Örnek rp: Bradley'nin gençlik yılları >> | |
| | | Andiya Düello Hakemi
Mesaj Sayısı : 384 Kayıt tarihi : 18/01/14
| Konu: Geri: Bakanlık Başvuruları Ptsi Mart 24, 2014 5:25 pm | |
| | |
| | | Azure Bloodworth Bakanlık
Mesaj Sayısı : 32 Kayıt tarihi : 29/03/14
| Konu: Geri: Bakanlık Başvuruları Paz Mart 30, 2014 1:11 am | |
| Azure Bloodworth. İyidir hoştur biraz da boştur dersem inanmayın. Yaşı uygun mesleğine, maşallah. Yasaklanmış Büyülenebilen Nesneler Sicil Dairesi Çalışanı. Cloé Félix. | |
| | | Clarissa Aure
Mesaj Sayısı : 1599 Kayıt tarihi : 10/01/14
| Konu: Geri: Bakanlık Başvuruları Paz Mart 30, 2014 6:09 am | |
| | |
| | | Jim Bloodworth Bakanlık
Mesaj Sayısı : 14 Kayıt tarihi : 30/03/14
| Konu: Geri: Bakanlık Başvuruları Paz Mart 30, 2014 5:35 pm | |
| Karakter adı: Jim Bloodworth Kişisel özellikleri: garip, gizemli. Yaş (25 yaş altı stajyer dışında kabul edilmeyecektir.): 38 İstenilen rütbe: büyüçeşura hakimi Örnek rp:
En son Jim Bloodworth tarafından Cuma Nis. 04, 2014 6:41 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | Sedona Treveaux Dükkan Sahibesi
Mesaj Sayısı : 5547 Kayıt tarihi : 30/03/13
| Konu: Geri: Bakanlık Başvuruları Paz Mart 30, 2014 5:39 pm | |
| - Clarissa Aure demiş ki:
- Andiya demiş ki:
- Tamam!
| |
| | | Julia Karrman Bakanlık
Mesaj Sayısı : 4 Kayıt tarihi : 03/04/14
| Konu: Geri: Bakanlık Başvuruları Perş. Nis. 03, 2014 11:14 pm | |
| Karakter adı: Julia Karrman Kişisel özellikleri: Donuk,Ateşli, Cazibeli Yaş (25 yaş altı stajyer dışında kabul edilmeyecektir.): 30 İstenilen rütbe: Büyülü Taşımacılık Dairesi Başkanı Örnek Rp; TEODORA DONA Yılların zalimliği yüzündeki kırışıklıklara bir nakış gibi işlenmişti. Eskiden ipek gibi görünen teni, şimdilerde kırışmış bir bez parçasını andırıyordu. O, kendine bakmayı çok uzun yıllar önce bırakmıştı. Kalbini böylesine karartan ve tüm yaşamını değiştirip pişmanlıklar girdabının içine sürükleyen şey, şahtafatlı bir düğündü sadece. Masum olması gereken basit bir düğün. İşte o gün kendinden bile vazgeçmişti Teodora Dona. İçindeki gençlik heyecanını, aşkı ve mutluluğu o gün ellerinin arasından bile bile kaçırıvermişti. Şimdilerde herkes ona ''Gaddar Teodora'', ''Huysuz ihtiyar'' diyordu. Ama bu sözler onun hiç umurunda değildi. Yıllar önce öğrenmişti o 'Gaddarlık' güç, 'Vicdan' ise zayıflık getirirdi. Aslında o düğün gecesinde masum ve zayıf Teodara'yı öldürürlerken nasıl bir yanlışlığın içine düştüklerini çok geç anlamıştı düşmanları. Kalpsiz ve intikam dolu bir canavar yaratmışlardı. Ve hepsi aldıkları cezayı fazlasıyla hak etmişti.''Egemenliğimin olduğu bölgelerde isyan çıkarmak kimin haddinedir! Bu ne cürret böyle.'' dedi Teodora, hiddetten deliye dönmüş gözlerini karşısındaki zavallı adama dikerek. Ne kadar öfkeli olduğu sesinin tizleşmiş halinden gayet iyi anlaşılıyordu. ''Efendim biz ...'' diyebildi yaşlı adam sadece. Zira Teodora'nın onu konuşturmaya pek niyeti yoktu. Elinin tek bir hareketiyle sözünü bir bıçak gibi kesmişti.''Kes sesini'' diye tısladı Teodora ''KES!''Delirmiş bir halde masasının üstündekileri yere saçarken hışımla ayağa fırladı. Elini karşısında tir tir titreyen adama doğru sallayarak '' Senin görevin sadece bu hainleri yakalamaktı. Bana mazeret sunmak değil. Verdiğim görevi başaramadığın gibi, üstelik isyanın daha da güçlenmesine sebep oldun.''Yaşlı adam ayaklarındaki titremeye zar zor hakim oluyordu. İki büklüm belini biraz dikleştirmeye çabaladı. Yüzündeki teri ceketinin cebinden çıkardığı mendille silerken ''Şahsıma verdiğiniz az sayıdaki birliklerle anca bunu başarabildim efendim.'' dedi. Sözlerinde belli belirsiz bir lakayıklık vardı.''Yani suç benim öyle mi? Bunu mu kastediyorsun?Bre gafil!''Teodara düşmanlarının kanıyla boyamışçasına sevdiği kan kızılı saçlarını geriye doğru savurdu. Ve gözlerini iri iri açıp kaşlarını kaldırarak adama bakmaya devam etti. Ondan gelecek cevabı dört gözle bekliyordu; ama adamın akibiyeti şimdiden kafasında belliydi. Vereceği cevap sadece onun sonunun nasıl olacağını şekillendirecekti.Yaşlı adam da bu durumun farkındaydı. Zira Teodora'yla çok uzun yıllar birlikte çalışmış ve ona yıllarca büyük faydaları dokunmuş biriydi.Bu yüzden onu çok iyi tanıyordu. Bunca birliktelik süresince karşısındaki kadının bir kez bile affettiğini görmemişti. Onun affetmekten anladığı verdiği ölüm cezasının şekliydi. İçini sarmalayan korku, havasını soluduğu odadan yayılan ölüm kokusundandı. Sonunu biliyordu; ama ölmeden önce ilk defa kendi düşüncelerini dillendirmek ve karşısındaki kadına dur demek istiyordu.''Sen Teodora Dona'' diye söze başladı yaşlı adam. Gayet gür ve açık bir sesle. Teodora'nın gözleri bu sözler üzerine şaşkınlıkla açıldı. Şimdiye kadar kimse ona adıyla hitap etmeye cesaret edememişti. Çok uzun yıllar olmuştu hizmetindeki adamlardan adını duymayalı. ''Elindeki kana iyi bak kadın. Elini buladığın kan, masumların. İçtiğin ve yediğin her yemekte yetim bıraktığın çocukların bedduası var.''Yaşlı adam her lafı tane tane vurgulayarak dinlendiriyordu. İçinde yıllardır dizginlediği ve dillendirmeyi beklediği gerçekleri bir mızrak gibi sahibesine gönderiyordu. Ama kadının beklemediği sakinliği onu daha da kudurtuyor ve daha sert cümleler kurmaya sevk ediyordu. Zamanının fazla kalmadığını kadının yüzündeki şeytani gülüşten anlamıştı. Bu yüzden söyleyeceklerini bir an önce dinlendirmenin derdiyle derin bir nefes alıp devam etti.''Yıllardır benim anlayamadığım senin bu canavarlığın nasıl bir hayvanlığa büründü ki içindeki masum yavrunun bile kanına girebildin. Umarım sonsuz bir yaşamın olur ve içindeki vicdan tekrar harekete geçtiğinde ömür boyu evladının ve diğer masumların acılarıyla boğuşursun.''Teodora'nın topuklu ayakkabısının çıkardığı ses odada yankılanmaya başladığında yaşlı adam yavaşça gözlerini kapattı, bu ecelinin ayak sesleriydi. Teodora azraili olmuş ona yaklaşırken o durumu çoktan kabul etmişti. Çok değil, üç dört adımlık bir ses daha yankılandı odada. İşte bu üç dört adım bittikten sonra adamın nefesi, sesiyle birlikte çoktan kesilmişti. Teodora'nın bıçağı boğazından seri bir şekilde kayıp etrafa yığınla kanın saçılmasına neden olmuştu. Ayaklarının dibine yayılan kan siyahlara bürünmüş kadına bir gram bile tiksinme vermemiş aksine hoşuna bile gitmişti. Zira yaşlı adam haklıydı. O yıllar önce doğmamış çocuğunu bile kendi isteğiyle öldürmüş biriydi. Kan onun için yağan yağmurdan farksızdı artık.İSYANCI VE KAN EMİCİ İsyan başlayalı tam bir ay olmuştu ve her geçen gün Saint Toe’de her şey daha da kötüye gidiyordu. Ufak bir kıvılcımla başlayan ve başlangıçta fazla önemsenmeyen bu küçük direniş büyük bir yangına bürünmüş, gün geçtikçe daha fazla destekçiyi bünyesine katmaya başarıyordu. Öyle ki Teodora’nın müritlerinden bile bu isyana katılıp mücadele edenler vardı. Eğer bir şekilde bu duruma engel olunmazsa, bu yangın Teodora’yı da yutup kül edecekti. Tüm öngörüler buna işaret ediyordu.
Kimseye güvenemezdi Teodora. Kendinden başka kimseye güvenemezdi. Adamları bir bir sırtından vururken bu mümkün değildi. Gücünü yitirmediğini, eskisi gibi Saint Toe’yi kendisinin yönettiğini ispatlamak zorundaydı. Ona karşı isyan edenlerin akıbetini gözler önüne sermek yapacağı ilk iş olmalıydı. Bu yüzden gecenin bir yarısı yola çıkmıştı. İsyancıların lideri olan adamla görüşmek ve bu duruma kanlı ya da kansız bir son vermek için. İşte şimdi onların bölgesindeydi ve korkmadan tek başına ilerliyordu.‘’Dur yolcu!Kendini tanıt’’ dedi mızrağını Teodora’nın suratına doğrultmuş adam. Teodora gayet sakin bir edayla karşılık verdi isyancıya. Ama zihninin bir köşesine karanlıkta kalan bu yüz hattını, zamanı gelince bu saygısızlığı sormak üzere yavaş yavaş işledi. ‘’Ben kan içici. Beni liderinize götürün. Haberi var.’’ Kısa ve öz cümleler kurdu Teodora. Bu piyonla fazla diyolog kurmasının gerekli olmadığına inanıyordu. Sonuçta kendisine verilen takma adı dillendirmişti ve karşısındakinin bu mesajı aldığından emindi.‘’Beni takip et, kan emici!’’Teodora hakaret olarak algılamasını bekledikleri yakıştırmadan zerre kadar gocunmamıştı. Böyle küçük laf oyunlarından etkilenmeyecek kadar olgundu. Onun asıl gücüne giden bir isyancının ayağına kadar gelmek zorunda olmasıydı. Karanlık, izbe bir köşeye doğru ilerleyen isyancıyı tereddüt etmeden takip etti. Bir an önce asıl kişiye ulaşmak istiyordu. Önündeki adam bir sağ koridora bir sol koridora saparken, o bir saniye bile durmadı. Karşısındakileri kolay lokma olarak bellemişti. Zira gözünü bile bağlamamış olan isyancılar, Teodora’nın yerlerini bulacaklarını hiç mi akıl etmiyorlardı? Bir saat kadar bir zaman geçtikten sonra bu düşüncesinde yanıldığını anladı. İsyancılar sandığından çok daha akıllıydılar. Zira bunca takip sonunda yüzlerce sokağa girip çıkmışlardı; ama hatırlayabildiği sadece birkaçıydı.‘’Burada bekle lider seninle görüşecek.’’Tek bir cümle ve adam gözden kayboldu. Teodora dar, iki kişinin zar zor sığacağı çıkmaz bir sokakta tek başına kalıvermişti. Ama içinde gram korku belirtisi yoktu. Birkaç dakika sonra derin düşünce halinden bir sesle kurtuldu.‘’Cesaretinize hayran kaldım doğrusu. Yoksa ahmaklık mı desem?’’Teodora'nın yüzü tiksintiyle sarsıldı, arkasından yaklaşmakta olan adama doğru dönerken ‘’Cesaret gerektiren bir durum göremiyorum.’’ diye karşılık verdi.İsyancıların lideri hala çok karanlık bir noktadaydı. İki pırıltı şeklinde beliren gözlerinden başka bir şey seçilemiyordu bu karanlıkta. Ayrıca Teodora'nın onu tam olarak görebilmesi için, aralarındaki mesafenin git gide kapanmasını beklemekten başka sansı da yoktu. Yabancı ise bu konuda fazla hevesli değil gibiydi. Yavaş, aheste adımlarla yaklaşıyordu düşmanına. Sanki kadının onun kimliğini öğrenmek istemesindeki sabırsızlığını bilir gibi. Ve yüzünde bir gülümseme mevcuttu. Teodora bunu nasıl hissettiğini bilmiyordu; ama o adamın yüzünde şuan bir gülümsemenin varolduğuna adı gibi emindi.İsyancının keskin sesi karanlıkta bir kırbaç gibi tekrardan şakıdığında, Teodora merakından belli bir süre uzaklaşmaya ve asıl konuya odaklanmaya zorladı kendini.‘’Buraya ne için geldin? İstediklerimizi kabul ediyor musun?’’‘’Uzlaşı her zaman için mevcuttur. Şartlar uygun olduk...’’Yabancı hoş, içten bir kahkaha attı. Teodora'ya çok tanıdık gelen yüreğine işleyen bir kahkaha. Evlendiği gün duran kalbi uzun zamandır hiç bu kadar şiddetli çarpmamıştı. Hatta doğmamış çocuğunun katlini emrettiği gün bile böyle garip hissetmemişti kendini. Sanki bu kahkaha kalbindeki pası silip atmıştı. Adam yavaş yavaş ona yaklaşırken boğazının kuruduğunu hissetti. Kimdi bu yabancı? Nasıl yıllar sonra kalbine bu kadar yaklaşabilmişti?''Bizim taleplerimiz uzlaşımız olacaktır, kan emici!''Teodora sinirle dudağını ısırdı. Bu kadar ukala biri bu zamana kadar karşısına çıkmamıştı. Bu kadar cüretkar davranıp da bunca zamandır yaşayan biri de! Bıkkınlıkla nefesini koyverdi.''Ne yazık ki hayalleriniz pek gerçekçi değil. Ben bunları talep olarak bile kabul etmiyorum. Şunu sakın unutmayın; eğer ben iki üç şarlatanı dinlemeye karar verdiysem, bu benim adaletimden ileri başka bir şey değildir.'' ''Neyine güveniyorsun.''dedi isyancı sinirle '' Şuracıkta boğazını kesip öldürüversem, buna kim mani olacak? Bu talepleri kabul etmesen bugün değilse, yarın olacak olan bu zaten! Bunu görmeyecek kadar kör ve aptal mısın? Kibirin insanı yavaş yavaş öldürdüğü söylenir. Bunun canlı bir örneği gibisin.'' Adamın sesinde merhametten çok şaşkınlığın emareleri vardı. Kadının kendine olan güveni onu şaşırtmıştı; ama daha da şaşırtıcı olan burnuna ulaşan kokusuydu. Ona çok tanıdık gelen zihninde belli başlı anıların canlanmasına neden olan kokusu. Şuan gözlerinin önünde genç bir kızın boynunu öperken görüyordu kendini. Bu, bulunduğu ortamla çelişen bir ilüzyon gibiydi. Tıpkı bir büyü gibi...Teodora karanlığı bir kırbaç gibi yaran ve adamı kendine getiren alaycı bir kahkaha patlattı. Daha sonra kendini toparladı ve ağzından çıkanlar bir küfürmüşçesine, sinirli bir şekilde ses tonunun şiddetini her kelimesinde daha da artarak cevap verdi adama. ''Adeta tırnaklarımla kazıyarak kazandığım bu toprakları terk etmemi ve bu zamana kadar kazandığım tüm serveti bırakmamı istiyorsunuz öyle mi? Talepleriniz sizin hayalperestliğinizi gösteriyor sanki!'' ''Bunca zaman akıttığın kana, ödenen kafi bedel.Canını almadığ...''İsyancıların lideri lafını tamamlayamamıştı. Yaşadığı şok onu konuşmaktan alıkoyuyordu sanki. Zihninde söylemeyi planladığı onlarca kelime tökezleyip çamura batmış gibiydi. Bu gerçek miydi? Gerçek olmamasını kainatta bildiği tüm tanrılara yalvararak diledi. Dudağı şaşkınlığın emaresiyle açıldı. Ve ağzından sadece bir kelime, daha doğrusu bir isim çıktı.''Isabella''Şimdi anlam kazanıyordu bu hafif lavanta ve menekşe karışımı koku, onun zihninde canlandırdığı görüntüler. Her ne kadar karşısındaki kadın biraz yaşlanmış olsa da bu o anılardaki kadındı. Karşısındaki, ilk ve tek aşkı Isabella'ydı. Bu adamı hem büyük bir sevince hem de büyük bir üzüntüye sevk etmişti. Seviniyordu; çünkü kadını yıllarca aramıştı ve şimdi karşısındaydı. Onu öpüp koklayabilir ve kaldıkları yerden devam edebilirlerdi. Üzülüyordu; çünkü bu kadının eline kan bulaşmıştı. Binlerce masumun kanını akıtmış, tüm gaddarlığıyla tanınan biri olmuştu. İçinde ufak bir umut vardı. Karşısındaki kadının bu eli kanlı katil olmadığı yönünde ufak da olsa bir umut.
O an büyük bir sarsıntı yaşayan sadece isyancıların lideri değildi. Teodora'nın şoku çok daha büyüktü. Ne yapacağını bilemiyordu. Buraya gelirken yapmış olduğu tüm planları zihninden uçup gitmişti. O kahkahayı duyduğunda karşısındaki adamı tanımalıydı. Aslında bir an aklından geçmişti bu fikir; ama yıllar, üzerine o kadar çok ölü toprağı serpmişti ki, bu ufak detayı atlamıştı büyük ihtimal. Şimdi hayattaki tek gerçek varlığı karşısındaydı. Burada durup ona ölene kadar bakabilirdi;ama yanına gidip aklından geçenleri yapmaya cesareti, birkaç ömür geçse bile bulamazdı.
Teodora'nın dudağı belirli belirsiz kımıldadı. Çok az duyulan bir ses çıktı ''Chris?''Şimdinin kanlı bıçaklı iki düşmanı yani dünün deli sevdalıları ne yapacakları konusunda kararsız kalmış gibiydiler. Kader nasıl bir oyun peşindeydi? Yine ne gibi makuz bir gelecek planlamıştı onlara?''O katilin sen olmadığını söyle bana Isabella.'' dedi Chris, bu konuda en ufak bir umut kırıntısı olsa ona inanacağını belli ederek. '' Teodora Dona'yla alakanın olmadığını, bunun o kanlı kancığın oyunu olduğunu söyle bana!'' sonra delirmiş gibi birkaç kör noktaya dönüp haykırdı. ''Karanlığından çık Teodora sana teşekkür edeceğim, gerçekten!''Isabella ne yapacağını bilmiyordu. Uzun yıllar sonra karşılaştığı bu adama hala büyük bir sevgi duyduğunun farkındaydı. Dudaklarının adamın dudaklarına değmesi durumunda nasıl zayıf düşeceğini biliyordu. Ama bunca zaman sonra tekrar o günlere dönebileceğinden emin değildi. Tekrardan zayıf ve başkalarının yönlenmesine boyun eğen kişi olmak istemiyordu. Kafasında binlerce düşünce ve her düşünce birbirinden bu kadar farklı olmak zorunda mıydı? Hızlıca karar vermeliydi? Kalbimi yoksa mantığıyla mı hareket edecekti! Uzun yıllar hüküm süren aklı sefalet içindeki bir kalp durdurabilecek miydi?Yüzünde adama cennetleri bahşeden bir gülümsemeyle, yavaş ve temkinli bir şekilde yaklaştı. Sesi bir şeylerden korktuğunu belli edercesine fısıltılıydı. ''Yemin ederim Chris, Teodora Dona beni yem olarak kullanıyor.''Ufak bir umut! İşte tüm duygularını alt üst eden sivri uçlu bir mızrak gibi saplanmıştı zihnine. Artık akıl galip gelemeyecekti. Güçsüzdü, yorgundu ve çok kan kaybetmişti. Kalbi ise bir canavar gibi karşısındaki kadından güç alıyordu. Ona bir an önce sarılmak ve bunca yılın hasretini gidermek istiyordu. Arzusu tüm damarlarındaki kanın akışını hızlandırmış ve onu kavurucu bir sıcaklığa ulaştırmıştı.''Isabella'' Chris kollarını iki yana açtı ve kadının ürkekçe adımlarına karşılık koca bir adım atarak aralarındaki mesafeyi bir anda kapattı. Elleri saçlarında gezinirken, Isabella'nın kokusunu derin derin bir ejderha gibi soludu. Isabella'nın ise elleri titriyordu. Adamın belini tutmakla tutmamak arasında bir noktadaydı. Kalbinin esaretine yenik düşmek üzereydi. ''Isabella beni bu kadar çabuk unutamazsın. Kalbinin bir yanında bu hain olabilir; ama zihninin tümü benim.''''Sus,sus,sus''Chris ne olduğunu anlayamaz bir şekilde Isabealla'dan biraz uzaklaştı. Kadının gözlerinin içine bakarak ''Neler oluyor Isabella?'' dedi ''Ne sayıklıyorsun sen?''I sabella'nın her yerinden ter boşalıyordu. Zar zor tebessüm etti. ''Sadece sarır bana korkuyorum. Lütfen sarıl bana.'' dedi sayıklar bir biçimde.Chris bunu bir emir olarak algılamışçasına şevkatle sarıldı. Elleri masum bir kız çocuğunu seviyormuşçasına Isabella'nın yanaklarında ve saçlarında gezindi. ''Ben buradayım. Korkma.'' dedi tüm aşkıyla. ''Ben buradayım korkmaymış! Bunca zamandır neredeydi?Yanında kim vardı Isabella? Seni benden başka kim anlayabildi?Onun kararsızlığı değil miydi seni o adamla evlendiren? Ve şimdi tüm ölümlerden beni mi suçlayacaksın? Sanırım sana bir gerçeği hatırlatm...''''Sus...Sus...Suuus...''''Ben senin iyiliğini düşünüyorum. Şimdi sussam ne değişecek. Ha Isabella'sın ha Teodora Dona. Gerçek olan şu ki, ikisi de sensin. Sanıyor musun bu hain ile birlikte olunca tüm geçmişin peşini bırakacak. Sen hak edeni cezalandırdın ve bu ses, senin aklının sesi. Beni susturamıyorsun;çünkü ben senim Iseballa!''Uzun bir sessizlik, bir ömür kadar gelen çok uzunca bir süre devam etti. Teodora sıkı sıkı sarıldı Chris'e. Sanki bırakırsa kaybolacakmış gibi. Sonra elleri adamın boynuna oradan saçlarına uzandı. Yavaşça okşadı. Elleri tekrardan adamın ensesinde birleşti ve onu dudaklarına doğru çekti. Ufak bir öpücüğün sesine hançerin kınından çıkan sesi karıştı. Gecenin sessizliğinde yankılanan ''Affet beni'' sesi bir ahenk oluşturarak bu sese eşlik etti.''HAYIR! HAYIRRR!''' 'Seni salak! Bunu nasıl yapabildini NASIIIIL?''''Sen Teodora Dona, benim tüm intikamlarımı alırken yarattığım maskem!Benden saflığımı, masumiyetimi ve yavrumu aldın. Bunca zamandır içimdeki öfkenin ve çevreme saçtığım kanın nedenini bulamıyordum. Meğersem alınması gereken bir intikamım daha varmış. Sen yani Teodora Dona ya da Isabella adına her ne dersen de!İntikamım asıl kendimleymiş. Asıl ben şimdi huzur buldum.''Teodora'nın kendisiyle dahil artık tüm savaşları bitmişti. Yıllardır aradığı huzur dolu bir sessizlik hakimdi zihnine. Aşığına bakarken ölmüş bir kadının, vicdanla kararmış gözyaşlarının barındığı gözler ve kan sarmıştı tüm bedenini. Yıllardır akıttığı kanlar sanki etrafında birikmişti. Ama giderken bile intikamın en acısını almıştı Isabella, en son kalan intikamı. Chris'le olanı! | |
| | | Sedona Treveaux Dükkan Sahibesi
Mesaj Sayısı : 5547 Kayıt tarihi : 30/03/13
| Konu: Geri: Bakanlık Başvuruları Cuma Nis. 04, 2014 8:37 am | |
| | |
| | | Sabelon Yruhdara
Mesaj Sayısı : 14 Kayıt tarihi : 03/04/14
| Konu: Geri: Bakanlık Başvuruları Cuma Nis. 04, 2014 12:34 pm | |
| Karakter adı: Sabelon Yruhdara
Kişisel özellikleri: Genelde sakin, mütevazi ve eğlenceli bir kişiliğe sahiptir. Bunların yanı sıra sakardır ve sevdiklerine karşı koruma duygusu bunaltıcı seviyelerdedir.
Yaş (25 yaş altı stajyer dışında kabul edilmeyecektir.): 28
İstenilen rütbe: Daha önce başka bir forumda baş seherbaz yardımcısı ve vekili rolünü üstlenmiştim (oldukça da aktiftim) ve seherbaz alımı konusunda ısrarcıyım. Fakat bu ısrarım fayda etmeyecek ve bir seherbaz olamayacak isem, ki bu konuda oldukça ısrarcıyım (hem de çokça çokça çokça ! ),çok üzülürüm... ve yeni limanlara yelken açarım…
Örnek rp:
Derin bir sessizliğe gebeydi gece. Ay ışığı çocuk odasından içeri nazlı nazlı süzülüyordu. Henüz 7 yaşına basmamış bir çocuk, hayat dersini alacağı o geç saatlerde, mışıl mışıl uyuyordu. Kendisinden 20 yaş büyük ablası, Kate, bir alt katta anne ve babasının görevlerinden dönmelerini beklemekteydi.
"-Sevgili Kate. Bakanlık için önemli bir konuk Londra'ya gelecek. Baban ve ben onu karşılamak üzere görevlendirildik. Söyleyebileceğim tek kelimeler bunlar tatlım. Biliyoruz, tatildesin fakat bu görev için ikimizin de katılımı çok önemli, baş seherbazın emri. Sabelon'a yarın gece senin bakman gerekiyor. Merak etme, bir gün sürmeden dönmüş oluruz. Seni seviyoruz meleğim, annen."
Elinde bir hafta önce aldığı mektup, kalbi yine heyecan ve korkuyla hızlı hızlı atmaktaydı Kate'in. Günlerdir doğru düzgün yemek yiyemiyordu. Küçük kardeşine her seferinde yalan söylemek ise durumu daha da ciddi hale sokmaktan başka bir işe yaramıyordu. Aklındaki yüzlerce soruyla son beş gündür bakanlıkta çalmadığı kapı, konuşmadığı seherbaz kalmamıştı. İş arkadaşlarına göre anne ve babası bir aydır ortalıkta yoktular. Başseherbaz ise tek kelime konuşmuyordu..
Kate'in içinde bulunduğu çaresizlik, ay ışığının süslediği bu gecede canlı bir silüete bürünmüş, o yürüdükçe peşi sıra kovalıyordu onu. Sokak kapısından salona doğru uzanan, dar ve uzun giriş holüne gözlerini sabitlemiş, küçük bir alanda volta atmaya başladı. Hemen arkasında kalan, artık cılız bir alevle yanan şömineye bakan, iki kişilik koltuğun ayağına birkaç kez çarpıp küçük ayak parmağını kanatmayı başarmıştı. Ayağının acısıyla olduğu yerde sekerken dengesini kaybedip aile yadigarı, üzerine çiniyle ejderha figürü işlenmiş vazoyu tahta zeminle buluşturdu. Tam okkalı bir küfür savuracaktı ki sokak kapısı büyük bir patlamayla giriş holüne saçıldı. Gelenler annesi Harriet Jane ve babası Gerard’dan başkası değildi, ya da…
-----
Sabelon rüyasının en tatlı yerinde alt kattan gelen bağırışmalara ve patlama seslerine uyanmıştı. Gözlerini ovuştururken yatak odasının kapısı hızla açıldı. İçeri giren babası Gerard’dı. Olayın aniliği ile yatağından sıçramıştı. Daha neler olup bittiğini sormaya fırsat bulamadan Gerard Sabelon’u kucağına aldığı gibi pencereyi açıp arka bahçelerine atlamıştı. Dehşete düşmüş çocuk kalbi yerinden fırlayacak gibi atarken minik dudakları arasından tek bir söz çıkabilmişti, korkunun her hecesine işlediği.
"- Baba ?"
Gerard henüz cevap vermeye niyetli değildi. Evleri içinde neler olup bitiyorsa Sabelon’un bunları görmesini istemiyordu. Sabelon’u henüz kucağından indirmeden, koşarak arka bahçelerinin çitlerini aştı ve ormanlık alana doğru yönlendi. Güvende olduklarını hissettiğinde oğlunun omuzlarından tutup onu görebileceği rahat bir mesafeye çekti. O anda Sabelon babasının kıyafetlerinin ve yüzünün kesikler içinde olduğunu, sağ gözünün yerinde olmadığını farketti. O kadar korkmuştu ki dili tutulmuştu. Korku dolu soran gözlerle babasına bakarken uzun yıllar boyu unutamayacağı o sözler kulağına çalınmıştı bile.
"- Sabelon, beni iyi dinle. Şimdi seni birkaç dakikalığına burada bırakacağım ve evimize döneceğim. Anneni ve ablanı da alıp buradan gideceğiz. Sakın merak etme ve yerinden kıpırdama, tamam mı ? Seni seviyorum oğlum."
Sözlerini bitiren Gerard, gözü yaşla dolu, oğluna sıkıca sarıldı ve alnından öptü. Cesaretini toplayıp son bir kez daha kaskatı kesilmiş Sabelon’a baktıktan sonra hızla eve koştu.
Babasının ardından bakakalmıştı Sabelon. O eve girdikten bir dakika sonra tüm ev alev almış ve dakikalar içinde harabeye dönmüştü. Geçmişi, anı, geleceği gözlerinin önünde küle dönüşürken ağlayamamıştı bile küçük çocuk. Gözleri neye şahit olmuşsa olsun o kulaklarına, duyduklarına güvenmeyi seçmişti. Geri geleceklerdi… Babası ona hiç yalan söylememişti ki. Hem annesinin ona çikolatalı puding sözü vardı, hindistan cevizli…
Sabelon düşünceleri arasında koşup dururken kulakları son bir kez çınlamıştı o gece. Tiz ama bir o kadar hakim bir sesti bu, kahkaha atıyordu. Ay bile sönmüştü o kahkahanın gücüyle. Gece zifiri karanlığa bürünmüş, havada ağır bir yanık kokusu kalmıştı beyhude.
O geceye dair hatırladığı son şey güçlü kolların onu ailesini beklediği ağacın ardından söküp ormanın derinliklerine götürüşüydü. Amcası Edehime yoktan varolmuştu adeta. "İyi olacaksın…" O tanıdık kollar arasında seyahat ederken, gözleri evinin hizasında kitliydi. Gece zifiri karanlık, burnunda yanık kokusu, gözlerinde korku ve kulaklarında o tiz kahkaha.. Yedi yaşında, küçük bir çocuk değildi artık. | |
| | | Sedona Treveaux Dükkan Sahibesi
Mesaj Sayısı : 5547 Kayıt tarihi : 30/03/13
| Konu: Geri: Bakanlık Başvuruları Cuma Nis. 04, 2014 2:05 pm | |
| Seherbaz alımları dolduğu için inaktif bir üyenin yerine başvurmanız gerekmekte. Listede adı geçen karakterlerden 15 gün online olmamış, 20 gün mesaj atmamış ya da 30 gün rp yapmamış bir tane bulursanız rütbeyi vereceğim ^^ | |
| | | Sabelon Yruhdara
Mesaj Sayısı : 14 Kayıt tarihi : 03/04/14
| Konu: Geri: Bakanlık Başvuruları Cuma Nis. 04, 2014 7:02 pm | |
| | |
| | | Sedona Treveaux Dükkan Sahibesi
Mesaj Sayısı : 5547 Kayıt tarihi : 30/03/13
| Konu: Geri: Bakanlık Başvuruları Cuma Nis. 04, 2014 8:16 pm | |
| Tom Renton'un mazereti bulunmakta, bu yüzden rütbesini vermem mümkün değil. Büyüceşura Hakimi rütbesini veriyorum şimdi ^^ | |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Bakanlık Başvuruları C.tesi Nis. 05, 2014 2:26 pm | |
| Remington Beverwill Çalışkan, otoriter, kan kokar. 65 Sihir Bakanı Yardımcısı, gamseyle konuştuk pınk |
| | | Arjana Ziberi Bakanlık
Mesaj Sayısı : 47 Kayıt tarihi : 18/12/13
| Konu: Geri: Bakanlık Başvuruları Paz Nis. 06, 2014 9:22 pm | |
| Arjana Ziberi Özel hayatında çok tatlı biri ama işte öyle değil. Uf hayatında neler olacak neler. Sürekli çalışıyor. En iyisini yapmak istiyor. 29 Yasaklanmış Büyülenebilen Nesneler Sicil Dairesi Başkanı Gamze. | |
| | | | Bakanlık Başvuruları | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |