Şu anda kullanıcı aktivasyonu yöneticiler tarafından yapılıyor. Eğer hali hazırda üye olmuşsanız/olacaksanız karakterinizin aktif edilmesi için infernium@outlook.com adresine mail atabilirsiniz. İsminizi ve karakter adınızı vermeyi unutmayın.

Infernium Yönetim
Şu anda kullanıcı aktivasyonu yöneticiler tarafından yapılıyor. Eğer hali hazırda üye olmuşsanız/olacaksanız karakterinizin aktif edilmesi için infernium@outlook.com adresine mail atabilirsiniz. İsminizi ve karakter adınızı vermeyi unutmayın.

Infernium Yönetim
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Görüşme No: 333, Ice Lexy Cresswell

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Joachim Dürer
Vampir Avcısı
Vampir Avcısı
Joachim Dürer


Mesaj Sayısı : 889
Kayıt tarihi : 02/04/13

Görüşme No: 333, Ice Lexy Cresswell Empty
MesajKonu: Görüşme No: 333, Ice Lexy Cresswell   Görüşme No: 333, Ice Lexy Cresswell Icon_minitimePerş. Eyl. 04, 2014 12:45 pm

Spoiler:
Görüşme No: 333, Ice Lexy Cresswell Tumblr_m5t7crHeVc1r62detGörüşme No: 333, Ice Lexy Cresswell Skye-stracke-o


Hayvanların psikolojilerini deneme yanılmayla araştırırken, dün bir ders aldım. Kesinlikle martılardan uzak durulması gerekiyor. Tabi ki de zararsızlar. İsterseniz enseye şaplak bile olabilirsiniz onlarla, her ne kadar gagaları balık ve çöp kokuyor olsa da. Ancak abartıp da yavrularına ''peek-a-boo'' yapmaya çalışırsanız o zaman ayvayı yersiniz. O zaman pek iyi dost olmuyorlar. Merlin aşkına, nasıl olur da yavrularını o incecik mendille boğabilirim ki, mümkün mü bu? Anlaşılan o öyle gördü ve zamanında buharlaşmasaydım, ben hiç göremeyecektim. Evet, sandalyemde oturarak, dizime dayadığım defterime bir şeyler karalıyordum bu konuda. Bir taraftan da yanımdaki sehpada duran meyveli çayımı içerken, ağır gelmiş olan öğlen yemeğini sindiriyordum. Buna o kadar dalmışım ki, kapının açılıp kapandığını, yardımcının hastamın geldiğini söyleyişini, odayı dolduran tatlı parfüm kokusunu hayal meyal fark etmiştim. Hem, bu benim suçum değildi. Benim içimde bir nevi çalar saat vardı, o çalana kadar ne işle meşgul olursam durmaksızın onunla ilgilenirdim ve sekreterim de hastayı zamanından bir dakika önce içeri almıştı. Altmış saniyenin sonunda gözlerimi nihayet yazdığım şeyden kaldırınca gördüm gümüşi saçlı, kanında Veelalık olduğu her halinden belli olan cadıyı. Hızla elimdekini sehpanın çekmecesine yerleştirdim ve yerine onun dosyasını aldım. Araştırma amaçlı kullandığım tüy kalemimi fincanın yanındaki hokkaya yerleştirip, yerine hasta dosyalarında kullandığım, sır tutan tüy kalemimi aldım. Bununla yazdığım şeylere benim isteğim dışında kimse göz atamazdı, hangi büyüyü kullanırsam kullanayım.
Yüzüme sevimli sayılabilecek, nazikten çok neşeli bir gülümseme yerleştirdim ve sonunda ağzımı açmayı başardım. ''Hoşgeldiniz, önce nereden başlamak istersiniz? Çocukluğunuza mı inelim, anne baba sorunlarını mı anlatırsınız, seks hayatınızdaki sorunları mı konuşursunuz, yoksa sadece sizi hipnoz mu edeyim?'' Yazmak için kullanmadığım sol elimi cebime attım ve bir kaç köstekli saat çıkarttım. ''Hipnoz etmeyi seviyorum. Arada olan tavuk gıdaklamaları sıkıcı seansları eğlenceli hale getiriyor. Ayrıca istediğiniz modeli de seçebiliyorsunuz. Gümüş, altın, platin, bakır, renkli, hatta çocuklar için de Ozan Beedle resimlisi var. Ama tabi siz pek çocuğa benzemiyorsunuz.''
Bonus:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Ice Lexy Cresswell
Cadı
Cadı
Ice Lexy Cresswell


Mesaj Sayısı : 8624
Kayıt tarihi : 31/03/13

Görüşme No: 333, Ice Lexy Cresswell Empty
MesajKonu: Geri: Görüşme No: 333, Ice Lexy Cresswell   Görüşme No: 333, Ice Lexy Cresswell Icon_minitimePtsi Eyl. 08, 2014 2:55 pm


“Ah, Merlin! Burada ne halt ediyorum?”

Evet, karşımda oturan adamın suratına bakarken kendime sorduğum soru tam olarak buydu işte. Burada ne halt ettiğime dair gerçekten en ufacık fikrim yoktu ve pek göstermese de bu durum beni öldürüyordu. Peki, siz bütün bir seansı ifadesiz bir yüzle ve soğuk bakışlarla üzerinde oturduğum deri koltukta sabit bir şekilde durarak harcamanın ne kadar zor olduğu biliyor musunuz? Eminim hayır ve eminim kızıl saçlı çığırtkan da bilmiyor. Yani bilmediğini düşünmenin onun hayrına olacağına inanıyordum, zira aksi takdirde Purdie Carmichael’ı ve her zaman beyninin yerinde ot olduğuna – ki bu teorime göre kız fotosentez yapıyor olmalı- dair kuvvetli bir inanca sahip olduğum yandaşı Agnes Ackerman’ı kendi ellerimle cehenneme yollarken bundan zevk almıyormuş gibi davranmak şimdikinden çok daha acı çekmeme neden olacak. Ve bunun düşüncesi bile yüzümün burnuma iğrenç bir koku gelmiş gibi buruşmasına sebep oluyor. Her neyse. Bütün bu düşünceleri bir yana bırakıp asıl meseleye odaklanmamın zamanı geldiğini fark ettiğim an derin bir nefes aldım. Soluklarım bile konuşma eylemine karşı ne kadar isteksiz olduğumu ifade ediyordu aslında, yine de “Hiçbiri.” diye kestirip atacak kadar aralayabilmiştim dudaklarımı. Tabi bu adamın renkli gözlerini bana dikerek cebinden çıkardığı birkaç gülünç saati bana göstermekten alıkoyamamıştı. Dudaklarım mekanik bir robotun hareketlerini andırır bir biçimde gerildi. Gülümsemiyordum, yüzümdeki içten bir gülümsemenin ancak müsveddesi olabilirdi. Yine de bu adam için pek de önemliymiş gibi görünmemişti gözüme. Doğru ya, işi gereği hemen hemen her gün farklı farklı insanlarla yüzleşiyor olmalıydı. Fakat içimden bir ses asıl nedenin bu olmadığını fısıldıyordu ve iç sesim beni bugüne kadar asla yanıltmamıştı. Nitekim Joachim Dürer’in psikolojik desteğe benden daha çok ihtiyaç duyacağını anlamak için onunla beş dakika- beş dakika boyunca insanların göründüğünden farklı olabileceği konusunda kendi kendimi ikna etmeye çabalamıştım- sohbet etmem yeterliydi. “Bütün bunlara gerek yok. Ben daha çok şöyle yaparız diye düşündüm. Ben susarım, siz susarsınız ve seans boyunca bu şekilde devam eder." Adamın anladığından emin olmak için üzerine bastırarak "Her seans boyunca…” diye tekrar ettim. Buz mavisi bakışlarımı adama dikerken omzunun üzerine düşen birkaç ipeksi tutamı arkaya doğru savurdum. Merlin, buradan bir an önce gitmek istiyordum.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Joachim Dürer
Vampir Avcısı
Vampir Avcısı
Joachim Dürer


Mesaj Sayısı : 889
Kayıt tarihi : 02/04/13

Görüşme No: 333, Ice Lexy Cresswell Empty
MesajKonu: Geri: Görüşme No: 333, Ice Lexy Cresswell   Görüşme No: 333, Ice Lexy Cresswell Icon_minitimeSalı Eyl. 09, 2014 11:15 pm


Ooh, zarif, kristal bir koza... Bu tarz hastaları böyle adlandırırdım. Ve o kristal kozayı hastaya kırdırmak, ipek kozaya göre çok daha fazla zaman ve çaba isterdi ama sonuçları daima en muazzamı olurdu. Bunun için yapmam gereken şey, hastaya tedaviyi isteyebileceği kadar iç görü kazandırmak, onu biraz olsun ortama ısındırmaktı.
''Ah, anlıyorum.'' dedim saatleri cebime tıkıştırarak. Gülümsememin yerini benim için daha daha az yorucu olacak bir tebessüm almıştı. Sonuçta hastamın onunla dalga geçtiğimi düşünmesini istemezdim. ''Ürküttüm sizi.'' dedim sanki yeni bir şey bulmuşum gibi heyecanla parmağımı sallayarak. ''Sizin ilk seansınız ve ben ilk andan zorladım.'' Bunu derken el çabukluğuyla elimdeki defteri ve kalemi fırlattım. Onlar yere düşerken kalktım ve çabuk hareketlerle ofisimin sol tarafında duran, çay pişirmek ve benzeri şeyler için kullandığım tezgaha gittim. ''Buldum, bence bu sefer seans gibi olmasın. Misafirlik olsun. Önce sizli bizli konuşmayı bırakayım, resmi oluyor. Buraya ısınman için daha sıcak ve hoş bir ortamı hak ediyorsun.'' Bu esnada suyu çaydanlıkta kaynamaya koydum ve porselen takımlarımın olduğu dolaba gittim. ''Kurabiye sever misin? Herkes sever. Hele senin gibi genç kızlar daha çok sever. İstisnalar var ama onlar genellikle gotik giyiniyordu. Eğer sen gotik giyinmeyen bir istisnaysan tabi çekinme, söyle. Gerçi söylemene gerek yok, elimde tuzlu krakerler de var ve onlara herkes bayılıyor. Her neyse.'' Bitmek bilmeyen bir çenem vardı, bu doğru. Ama zaten o susacaktı ve benim susmam sadece karşıdakinin konuşmaya başlamasıyla mümkün olabilirdi. Zaten beni biliyorsunuz, hiçbir şey bulamadığımda aynadaki görüntümle şizofrenik sayılabilecek bir sohbet gerçekleştirebilirdim. Çabuk hareketlerle çinili çay fincanlarını ve içinde kurabiye ve kraker bulunan porselen servis tabağını ve iki adet de küçük tabağı hazır ettim ve tepsiye doldurdum. Bir kaç dakika sonra kaynamış suyu içine çay yaprakları doldurduğum demliğe doldurduğumda tek yapmam gereken beklemekti. Aslında bunları büyüyle de halledebilirdim ama o zaman kendimi bir ev sahibi gibi hissetmiyordum. ''Misafir ağırlamak bir sanattır. Misafirlerin sevdiklerini yaşadıkları kültürlere göre saptayacaksın ve ona göre hazırlıklı olacaksın. Siz İngilizler, çay seviyorsunuz. Almanya'da olsa bir bira ve patates kızartması ikram ederdim mesela. Tabi iş etiği gereği bira alkolsüz olurdu..'' Derin bir nefes alarak sevgili konuğuna(!) baktı ve kaşlarımı kaldırdım. ''Ee? Daha iyi bir fikir değil mi, susup oturmaktansa hoş bir çay partisi yapmak?''
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Ice Lexy Cresswell
Cadı
Cadı
Ice Lexy Cresswell


Mesaj Sayısı : 8624
Kayıt tarihi : 31/03/13

Görüşme No: 333, Ice Lexy Cresswell Empty
MesajKonu: Geri: Görüşme No: 333, Ice Lexy Cresswell   Görüşme No: 333, Ice Lexy Cresswell Icon_minitimePerş. Eyl. 18, 2014 10:32 am

Oh, anlıyorum…
Ne anladığını merak ettiğimi itiraf etmem gerekir. Ya da benim için daha da önemlisi anlıyor muydu cidden? Yoksa birçoğunun yaptığı gibi bana son derece anlamsız gelen bu kelimenin ardına mı sığınıyordu? Eğer öyleyse hayal kırıklığına uğrayama zahmet bile etmeyecek kadar alışık olduğumu söylemeliyim bu duruma. Bu nedenle adamı taklit ederek beni yormayacak bir tebessüm takındım suratıma ve tebessümüm adamın beni ürküttüğünü düşündüğünü itiraf etmesiyle birlikte korkunç bir ifadeye dönüştü. Aslına bakarsanız gülsem mi ağlasam mı bilemiyordum. Ben insanlardan korkmazdım, genel olarak bu karşıma çıkan insanların bana karşı takındığı bir tavır olurdu. Korku güçsüzlüğünüzden beslenirdi ve benim karşısında güçsüz durduğum şeyleri bir listede maddeleyebilmek için bir elin iki parmağına bile ihtiyacınız olmazdı. “Ürkütmek mi?” diye sorarken kelimeleri adamın kapıldığı düşüncenin ne kadar saçma olduğunu anlayabilmesi için özellikle hecelemiştim. “Bay Dürer emin olun bu hayatta beni ürkütebilecek en son…” Adama çevirmiştim gözlerimi. O acayip bir tavırla yere fırlattığı kalem ve kağıdın ardından çay ya da kahve yapmak için Amerikan tarzı mutfağına yürürken ben onu tanımlamak için en doğru kelimeyi arıyordum. Tabi ki o bir büyücü ya da genel olarak hepimizin olduğu gibi insandı. Ama adamda tuhaf bir şeyler olduğu her hareketiyle biraz daha gün ışığına çıkıyordu. Bu nedenle olsa gerek cümlemin sonunu “…şeysiniz.” diye tamamladım. “Ayrıca sizli bizli konuşmalara ya da sıcak bir ortama ihtiyacım yok. İhtiyacım olan arkadaşlarımı pek de parlak olmayan fikirlerinin dahiyane olduğuna ikna etmek ve sağlıksız besinler hoşuma gitmiyor.” Huysuz bir cadı gibi davranmak için özellikle çaba harcamıyordum. Gerçekten de sağlıksız besinleri kabul etmeyen bir damağım vardı. Bu durum hamileliğim boyunca büyük ölçüde değişmişti ama eski halime dönmek için de çok zaman geçmesi gerekmemişti. Bir de Aidan’ın elinden çıkan pastaların tadına bakmayı severdim. Gerçekten lezzetli olurlardı ama bu kadardı işte. Fakat Joachim Dürer beni pek dinlemiş gibi görünmüyordu gözüm. En azından porselen tabak içinde sunulan kurabiye ve tuzlu krakerler bana bunu düşündürmüştü. Ama çinili porselen fincanların içine doldurulmuş sıcak çay… Merlin, sonunda! Sevdiğim bir şey… Çaydan bahsetmiyordum tabi, porselen fincanların şık ve sade görünüşüne aşıktım. Fincanın mavi pembe kabartma motiflerinin üzerine hafifçe dokunurken “Çok güzel.” diye mırıldandım. Belki de biraz konuşursam bu seans daha çabuk biterdi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Joachim Dürer
Vampir Avcısı
Vampir Avcısı
Joachim Dürer


Mesaj Sayısı : 889
Kayıt tarihi : 02/04/13

Görüşme No: 333, Ice Lexy Cresswell Empty
MesajKonu: Geri: Görüşme No: 333, Ice Lexy Cresswell   Görüşme No: 333, Ice Lexy Cresswell Icon_minitimeÇarş. Ocak 14, 2015 6:17 pm

Güzel... Görüşme oldukça güzel gidiyordu. En azından deli olduğumu haykırıp, ana avrat düz gitmeye başlamamıştı hastam. Bu da bir gelişmeydi. Genç hanımın ürkmediğini itiraf etmesi güzeldi, diğer yandan çay fincanlarını beğenmesi de güzeldi. ''Benden ürkmemenize sevindim. O halde, bana karşı rahat olacaksınız. Sehr gut... Yeni doğum yapmanıza rağmen bu kadar ince ve fit olmanız kadar güzel hem de.'' Eh, işte, kendimce iltifat etmiştim. ''Formülünüz nedir? Bir gün Wanda'ya da lazım olur belki. Wer weiß.'' Gözlerimi kırptım heyecanla. Oh, Wanda'dan söz etmeye fırsat bulmak ne harikaydı! Kızın konuşmamın bazı kısımlarında anlamak ister gibi baktığını fark ettim, sanırım. Emin değilim. Yoksa gene farkına varmadan kendi dilimde mi konuşuyordum? Belki de kız zaten benim dilimi biliyordu, boş kuruntuydu bunlar. ''Kurabiyeler ve krakerler sandığınız kadar sağlıksız değil. Aslında, bunların doğal olmayan katkı maddeleriyle yapılmış olanları sağlıksız. Geçen o tuhaf büyülü olanlarından bir tane yiyeyim dedim. İnanın bana kendim almamıştım, ikram bazen şeytansı olabiliyor. Yani, uzun lafın kısası, onlardan birini yediğimde akşamına hayatımın en rezil zamanlarını yaşadığımı söyleyebilirim. Korkunçtu, gerçekten, çok korkunçtu.'' Tabi hanımefendiyi tiksindirmemek için ayrıntıya girmeyecektim. Bir tane ağzına attım ve çayından bir yudum aldım. Oturduğum yerde daha rahat etmek için sırtımı yasladım. ''Sevdiğiniz şeyler var mı peki? Misafirlerimin aç kalmasından pek hoşlanmam. Çünkü aç misafir huysuz olur. Huysuz insanlara garezim yok tabi ama huysuz insanlar kendi kendilerini üzüyorlar. Onlar adına üzülüyorum. Bir keresinde çok huysuz bir adamla çarpışmıştım. Adamcağız bağıra bağıra sesinin kısılmasına neden olmuştu. Bir de, inanır mısınız? Şarkıcıydı. Salt bir kaza yüzünden bana bağırdığı için konsere çıkamadı. Zarar etti. Yazık.'' Sonra ansızın utanmış gibi ağzını kapattım, gözlerimi iri iri açtım. ''Ooh, bunu hep yapıyorum. Sorular soruyor, sonra durmaksızın konuşarak sizi engelliyorum. Neyse, sizi dinliyorum, tıp.'' Ağzımda fermuar varmış da onu çekiyormuş gibi yaptım. Gülümseyerek sustum. Fakat fazla dayanamadım buna. ''Yani devam etmemi isterseniz başka.''
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Ice Lexy Cresswell
Cadı
Cadı
Ice Lexy Cresswell


Mesaj Sayısı : 8624
Kayıt tarihi : 31/03/13

Görüşme No: 333, Ice Lexy Cresswell Empty
MesajKonu: Geri: Görüşme No: 333, Ice Lexy Cresswell   Görüşme No: 333, Ice Lexy Cresswell Icon_minitimeSalı Ocak 20, 2015 11:08 pm

Adam rahat kelimesini kullandığında yüzümde samimiyetsiz bir gülümsemenin belirmesine engel olamadım. Kalabalıktan ya da çevremde fazla insan olmasından hoşlanmazdım, yine de bu onların yanında rahat edemediğim anlamına hiçbir zaman gelmemişti. Asıl sorun şuydu ki insanlar benim yanımda bu kelimeden oldukça uzak tavırlar içerisine girerdi ve benim bundan da rahatsızlık duymak gibi bir yeteneğim asla olmamıştı. Aynı durum karşımda oturan adam için de geçerli olursa bununla da bir problemim olmayacaktı. “Ona daha bir dünyaya geldiğinde veela kanı taşıyan bir anne seçmesini öğütleyin. Muhtemelen şimdi onun için çok geç.” İşte yine yapmıştım. Sıcak fincanı dudaklarıma götürmeden önce hafifçe tebessüm ederken ‘bu hayatımda duyduğum en aptalca iltifat’ düşüncemi adamla paylaşmanın bir yolunu bulmuştum. Buna rağmen adamın samimiyetsizliğime karşı tepkisiz kalması şaşılacak bir şey olmaktan çoktan çıkmıştı benim için. Bir kez daha adamın beni dinlemiyor olabileceğine kanaat getirdim. Konuştukları söylediklerimle bağlantılı görünse de bu sadece bir anlıktı. Ağzından çıkan ikinci ya da üçüncü cümleyle konuyu çok başka yerlere çekebiliyordu. Öyle ki çoğunlukla ne dediğini anlamaya çalışıyormuş gibi görünmek için gözlerimi birkaç kez kırpıyor ve buz mavisi gözlerimi kocaman açıyordum. Aslında bu bile çabaladığımı gösterirdi. İşte ikinci bir seansa gitmemek için geçerli bir neden daha. Ayrıca adam tanıdığım herkesten biraz fazla konuşuyordu. Hatta Hogwarts’ın başına gelmiş ve gelebilecek en korkunç şeyden, Tabitha Cortez’den bile fazla konuşuyordu. Bunun ne demek olduğunu sadece Cortezle tanışan biri bilebilirdi. O bile ara sıra nefes alması gerektiğini bilirdi. Sonuçta oksijen beyin sağlığımız için önemli bir şeydi ve o an adamın tuhaf olma nedenini bulduğuma kendimce emindim. “Oh, istediğiniz kadar konuşabilirsiniz. Anlayıp anlamadığımdan endişe etmenize de gerek yok. Dilinizi oldukça iyi konuşabiliyorum.” Adam arada ana diline dönüyordu ama kastettiğim şey kesinlikle bu değildi. Aslına bakarsanız onu anlıyor olmam ya da olmamamın adam için gereksiz bir ayrıntı olduğuna karar vermiştim. O konuşurdu, ben dinliyor gibi yapardım ve böylesi beni kendimi anlatmaya zorlamasından daha iyiydi. ”Evet, ne diyorduk. Wanya.” Kadının adını yanlış söylemiştim ama kimin umrundaydı? En azından benim değildi ve bundan felaket derecede emindim.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Joachim Dürer
Vampir Avcısı
Vampir Avcısı
Joachim Dürer


Mesaj Sayısı : 889
Kayıt tarihi : 02/04/13

Görüşme No: 333, Ice Lexy Cresswell Empty
MesajKonu: Geri: Görüşme No: 333, Ice Lexy Cresswell   Görüşme No: 333, Ice Lexy Cresswell Icon_minitimeÇarş. Ocak 21, 2015 2:41 pm


Elbette iltifatları saçma olacaktı. Sonuçta birini tavlamaya çalışmıyordu, değil mi? Sadece lafı hamileliğe getirerek tepkisini ölçmüştü cadının. Hastanın psikanalizini yaparken, diğer yandan da iltifat düşünmek istemezdi hiçbir terapist. Üstelik Joachim'in başı da bağlıydı. Analize gelirsek, bu hanımda narsist kişilik bozukluğu dışında bir sorun yok gibi görünüyordu. Mi acaba? Aslında bir sorun daha vardı, yeni doğum yapmış bir hanımın normal tepkisi değildi bu gördüğü. Sanki, karşısındaki, anne olmayı zerre kadar olsun umursamıyor gibiydi. Ayrıca sorulan belirsiz bir sorunun karşılığında annesinden bahsetmesi de bir başka ipucuydu. Ice'ı değerlendirdiğine dair en ufak belirti göstermemesi, hastanın konuşmalarına ve tavırlarına sahte bir şeyler yerleştirmemesi içindi. Ve durum umduğundan da iyiydi. Narsist kişiliğin bastırılmadan, en doğal ve rahat yaşandığı versiyonuydu bu. Asla bundan utanması gerekmemişti, gerekmeyecekti de zaten. Fakat her kişilik bozukluğu gibi, bu da aslında bastırılmış başka duygulara ve travmalara işaret ediyordu. Şimdilik, elindeki en büyük ip ucu anneydi. Annelik-çocuk-anne üçgenini aklına çizdi. Tabi bunu sadece bir nefes alma süresi içinde yaparak, zaman kazanmıştı. ''Ne güzel, demek dilimi biliyorsunuz.'' dedi neşeyle. ''Bu biz Almanlar için çok önemlidir. Ben şahsen pek milliyetçi değilim ama bilirsiniz, ikinci dünya savaşından bu yana olan bir olgudur bu.'' Aslında daha da gevezelik ederdi bu sözlerin üzerine ama kızın sözünü de kesmek istememişti. Çünkü tedavi olmaya yanaşmayan bir hastanın ağzından çıkan sözlerin her biri altın değerindeydi analizciler için. Bu sayede hastanın gerçekten yardıma ihtiyaç duyup duymadığını anlayabilir, ailesiyle bu konuda görüş danışabilirdi.
''Aah, Wanda, oh, harika bir hanımdır. Onunla ilişkimizden bahsetmem bir centilmene yakışmaz. Diğer yandan, onu övüp durmam da sizi sıkar. En iyisi ben size onun resmini göstereyim.'' Dedi heyecanla. Ceketinin iç cebine elini soktu ve hızlı bir şekilde fotoğraf çıkarttı. Fotoğrafta Wanda'yı yanındaki koltuğa oturtmuş, ona sarılarak kameraya el sallıyordu. Zamanlamalı fotoğraf makinasıyla çekmişti bunu. Bunu Ice'a gösterdi. ''Çok güzel, değil mi?'' dedi büyük bir aşkla. Eh, aslına bakarsanız, Joachim de biliyordu onun sadece oyuncak bir kutup ayısı olduğunu. Ama eski evliliğinde yaşadıklarının onu depresyona sokmaması için böyle bir savunma mekanizması bulmuştu. Sonuçta hayatına hiç ara vermeden devam etmesi bir avcının yapması gereken bir şeydi. Aksi halde ruh hastalığının reflekslerini yavaşlattığı ilk geceden olağanüstü derecede güçlü vampirlere yem olması işten bile değildi. Ancak, bu oyuncak sayesinde kendini hayatının aşkını bulduğuna inandırmıştı. Böylece her gün hayatta kalmak için yeni bir nedeni vardı. Bu bir yanılsama olsa da, aşk sonuçta sadece bir yanılsama değil miydi? Sadece seksi bedenlere kendi hayallerimizi koyuyoruz. Bu ha oyuncak ayı, ha seksi bir hatun olsun, ne fark eder? Sonuçta aşk gerçekti, onu iyileştiriyordu, değil mi? ''Aşık olmak çok güzel bir şey, gerçekten çok güzel bir şey. Hele de doğru aşkı bulduğumuzda...'' dedi. Sonra saatine baktı. Yarım saat ne çabuk geçmişti. Geriye kalan yarım saat de elbette çabuk geçerdi. Tek endişesi, gece ne kadar sürede geçecekti ya da geçecek miydi? Ya geçmezse?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Ice Lexy Cresswell
Cadı
Cadı
Ice Lexy Cresswell


Mesaj Sayısı : 8624
Kayıt tarihi : 31/03/13

Görüşme No: 333, Ice Lexy Cresswell Empty
MesajKonu: Geri: Görüşme No: 333, Ice Lexy Cresswell   Görüşme No: 333, Ice Lexy Cresswell Icon_minitimePerş. Ocak 22, 2015 9:37 pm


Adam ilişkisi hakkında yorum yapmayı reddettiğinde en azından bir şeyleri doğru yapabildiği için adamı takdir ettiğimi itiraf etmeliyim. Değer verdiği insana karşı saygı ve sevgisini sonuna kadar gösteriyor olmalıydı. Mutlu bir ilişkisi olduğuna şüphe yok ve bu benim ailemde neredeyse hiç görmediğim bir kavram bu. Mutluluk. Üç heceden oluşan basit bir kelime olsa da, anlamı bu dünyadaki en güçlü şeyden bile bin kat daha kuvvetliydi. Ne yazık ki amaçların mutluluktan daha fazla değer gördüğü öğretilen bir kadın tarafından yetiştirilmiştim ve ne kadar inkar etsem de bir parçam onu taklit etmekten asla vazgeçmiyordu. Bu nedenle olsa gerek önceliğimin ne olacağı konusunda çoğu zaman büyük bir ikileme düştüm. Ava olmak mı, yoksa kendim gibi davranmak mı? Aidan’ın on üçüncü doğum günümde hediye ettiği dilek çubuğu kutusunu hiç açmadan saklarken hangisi olmam gerektiğinden oldukça emin olduğumu hatırlıyorum. Dünyanın kılıç kuşanmış kaba bir şövalyeden farklı olmadığına inanmak için erken bir yaştı, yine de bundan iki yıl sonra yeniden kendim olmaya karar verdiğimde benim için pek bir şeyin değişmediğini görmek dilek mumlarını Ava için kullanmaya karar vermekten daha az şaşırtıcıydı. On üç mumun hepsini de huzur için kullanmıştım ve işe yaramadığını görmek hüzün vericiydi. Bugün ise sadece ziyan olan mumlara acıyordum. Ava Cresswell yapacağınız iyi ya da kötü hiçbir şeye değmezdi. Her neyse. “Tabi, görmek isterim.” Zihnime süzülen düşünceleri irdelerken bir yandan da adamın söylediklerine ilgi göstermeye çabalıyordum. Aslında adamın nasıl biriyle birlikte olduğu umrumda bile değildi. En başında da kendime belirttiğim gibi kendisinden ne kadar fazla bahsederse kendim hakkında o kadar az konuşmak zorunda kalırdım. Buz mavisi bakışlarım sarışın, esmer, kumral, uzun, kısa, zayıf ya da şişman; hiçbiri fark etmez, bir insan görmeyi bekleyerek adamın gösterdiği fotoğraf karesine odaklandığında ilk tepkim tepkisizlik oldu. Fotoğrafta adamdan başka hiç kimse yoktu zira. Beyaz, muhtemelen içi doldurulmuş bir oyuncak ayı dışında tabi. Wanda’nın nerede olduğunu sormak için dudaklarımı araladım ama adam aşk olgusundan bahsetmeye başladığında bunu yapmaktan çabucak vazgeçtim. Oldukça açıktı. Joachim Dürer oyuncak ayıya gözlerinde bariz bir aşkla bakıyordu. Tek kaşım yukarı doğru kalkarken -yanlış anlamadığımdan emin olsam da- yanlış anlamış olma ihtimalime karşı sordum. “Pardon, Wanda… Wanda senin ayın mı?” Ah, Merlin! Purdie ve Agnes’i kesinlikle öldürecektim.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Joachim Dürer
Vampir Avcısı
Vampir Avcısı
Joachim Dürer


Mesaj Sayısı : 889
Kayıt tarihi : 02/04/13

Görüşme No: 333, Ice Lexy Cresswell Empty
MesajKonu: Geri: Görüşme No: 333, Ice Lexy Cresswell   Görüşme No: 333, Ice Lexy Cresswell Icon_minitimeCuma Ocak 23, 2015 3:16 pm

Oh, tepkisi gerçekten çok ilginçti hastasının. Elindeki resme yeniden baktı, sonra da yüzünde donmuş bir gülümseme ile 'şaka mı yapıyorsun' dercesine cadıya tekrar baktı. Evet, Wanda bir ayıydı, bunda şaşılacak ne vardı? Kızlar da bir nevi ayılarla çıkmıyor muydu zaten? (Yazar burada seksizm yaptı.) Yani ayı ile sevgili olmanın artık normlara uyuyor olması gerekirdi. Her neyse, en iyisi konuyu değiştirmekti. ''Eh, az önce Vanya dedin de, Dyadya Vanya(Vanya Dayı) izlediniz ya da okudunuz mu? Muggle işi ama gerçekten çok hoş. Ben önce orijinal dilinde okudum kitabı ama Rusça bilmediğim için bir şey anlamayınca Almanca denedim bir de.'' dedi hızlı bir şekilde. Sonra bu çabanın anlamsız olduğuna kanaat getirip iç çekti. ''Evet, bir ayı, neden bu kadar şaşırdınız ki? Sevilen şey illa tek tip mi olmalı? Bir hanım, gerçekten zarif ve özelse, erkeğini bir gülümsemesiyle mutlu ediyorsa, ayı olmasının ne önemi var?'' Ayrıca daha iyi değil miydi? Karısının aksine salt güzelce bir hastanın tedavisini reddetmedi diye, kendisini yatağa bağlayıp gövdesinde bıçak gezdirecek bir şansı yoktu işte. Kaldı ki o kadının bilmesi gerekirdi, Joachim sevdiği kadını aldatacak kadar alçak biri değildi. Ancak, ne yazık ki, ruh hastalarının beyninde bir düşünce, bir hayal varsa, onu değiştirmek çok zor oluyordu, güven gerektiriyordu. Karşısındaki cadının kendisine güvenmediği gibi, karısı da Jo'ya hiç güvenmemişti. Çayını yudumlamak için elini fincana attı ama çay soğumuştu. ''Siz, Hogwarts'dan mezun olmuştunuz değil mi?'' dedi sonra. ''Yani, İngiltere'deki hemen her cadı ve büyücü gibi. Orada kısa bir dönem şifacılık yaptım. Siz, hangi binadaydınız? Durun, söylemeyin, umm, binaların özelliklerini biliyorum. Tahmin edeyim.'' Ice'ı baştan aşağı süzerken, aslında tipine bakmıyordu. Şimdiye kadarki izlenimini topluyordu aklında. ''Ah, bilemedim, ama ben şahsen sizi Ravenclaw'a seçerdim. Ama tabi seçmen şapka tam bir sersem. Öğrencileri bazen olmadık binalara yerleştiriyor.'' Ardından kızın yanıt vermesi için sustu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Görüşme No: 333, Ice Lexy Cresswell
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Dürer Terapi Merkezi-
Buraya geçin: